Günümüz…

Günümüz…

Günümüzde her şey eskisinden daha yavan…

Binaların da, insanların da kendine has bir karakteri yok artık. Doldur boşalt tarzında, kiralama usulüyle çalışıyor her yer ve mekan. Artık binalar insanlara değil, insanlar binalara uyum sağlıyor.

Bir plazanın ruhsuz koridorlarında yürümekle şirket ruhu kazanamaz ki insan. Kağıt bardakta sallama çay içerken, hangi kurum kültüründen bahsedebilirsiniz?

Dışarıdan saray gibi görünüyor her yapı. Ama içleri alabildiğine aynı: Sıradan. Endüstriyel tipte temizlik malzemeleri kokan koridorlarında dolaşırken görebileceğiniz her şey tek kullanımlık, her şey, her an bırakılıp gidiliverecekmiş gibi ürkek ve kimliksiz.

Üçüncü sınıf ressamların yaptıkları replikalarda kısılıp kalmış kopya karakterlere benziyor o binalara hapsolmuş günümüz insanları. Orijinallerine benziyorlar, ama taklitler… Orada bulunmaktan alabildiğine mutsuzlar kesinlikle… Sıkılıyor, bunalıyorlar; ama neye sıkıldıklarını, neden bunaldıklarını, neye öykündüklerini bilemiyorlar.

Her bitişte yeniden başlayacak bir sinema seansı gibi geçiyor her ayları… Mola, maaş günü… Ekran siyaha düşüyor, ışıklar yanıyor. Kısa bir neşe ve telaş… ve sonra her şey yeniden başlıyor.

Sınırlı bir süreyi sınırsızmış gibi hırsla geçirmeye çabalayanların dünyası bu dünya.

Bu binalar, bu insanlar, bu hırs, bu film… Hep çok tanıdık, hep çok yabancı…

Günümüz tatsız… Günümüz yavan…

Günümüz acı…

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

Sevebilirsin...

1 Yanıt

  1. dll dedi ki:

    şu ülkede o plazalarda çalışmak için can atan milyonlar var. bu edebiyatı yapmak bizim için erken…