Kafatası-2

Kafatası-2

Zain o meşhur kahkahalarından bir tanesini daha patlattı. Uzun bir gülme faslından sonra cevap verdi:
“Önce ilk sorunuza cevap vereyim; 5 kişi geldik. Araştırma süreniz boyunca size burada eşlik edeceğiz.”

George dakikalar süren sessizliğini bozdu:

“Orasını anladık da, biz zaten burada araştırma yapmak için izin almıştık. Buna rağmen sizi buraya göndermeleri gereksiz ve garip.”

Zain kaşlarını kaldırdı ve George’a baktı:

“Beni buraya göndermelerini istemiş değilim elbette, niçin gönderdiklerini bilemem. Ama şunu söyleyebilirim ki asıl garip olan buraya gelişimizden rahatsız oluşunuz. Bütün arkeolog gruplarına aynı standardı uyguluyoruz. Hiç biri de sizin gibi rahatsız olmadı. Aksine devletin kendilerine önem vermesinden hoşnut kaldılar. Ki söyler misiniz kendi ülkemizin topraklarında neler yapıldığı bizi ilgilendirmeyecek de kimi ilgilendirecek?”

George’a söyleyeceklerini söyledikten sonra Micheal’a döndü:

“İkinci sorunuzun cevabını az önce verdim aslında ama buna bir sebep daha bulabiliriz: Ekibinizde Nijerli kişiler de çalışıyormuş galiba.”

Micheal başını salladı:

“Arkeolog olanları da var, kum-taş taşıyanları da…”

Zain konuşmasına kaldığı yerden devam etti:

“İşte vatandaşlarımızın nasıl çalıştığını, ülkemizi iyi temsil edip edemediklerini incelemeye geldiğimizi düşünün. Hem böylece kendinizi de rahatlatmış olursunuz.”

Bu sözlerin hemen ardından yine bir gülme krizi başladı. Onun güldüğü derecede Micheal ve George’un sinirlendiğini söylemeye gerek yok. George yerinden kalkıp çukurun yanına gitti ve önemli bir şey varmış gibi arkadaşını çağırdı. Micheal yanına geldiğinde konuştu:
“Bu adam da nereden çıktı şimdi? Ne güzel izin, belge gibi işleri halletmiştik. Rahat rahat bir kazı yaptırmayacaklar.”

Micheal, gölgeliğe baktı. Zain hala bıraktıkları yerde oturuyordu. Konuştu:

“Ben de anlamadım neden geldiğini. Ama merak etme, buraya kadar olan kısmını hallettik ya, gerisini de kolayca halledebiliriz.”

George, “hayır” manasında başını salladı:

“Sana öyle geliyor. Parayı aldık ama daha aradığımız kurukafayı bile bulamadık.”

Micheal çukuru gösterdi:

“Belki de birkaç saat içinde bulunacak. Hem bu kadar acele etmene gerek yok. Böyle tarih anlayışını kökten değiştirecek bir iskelet bulmak kolay değil. Bir ay bile uğraşsak yılmamalıyız.”

Hava sıcaklığının yüksek olması ikisinin daha fazla konuşmasını engelledi. Başlarındaki şapkalar güneşi durdurmaya yetmiyordu. Tekrar gölgeliğin altına geldiler. George ilerideki çadıra doğru yürüdü. Bu çadır kazı ekibinin yiyecek-içecek sıkıntısı çekmemesi için kurulmuştu. Sıcaklıktan bunalan George, çadırın köşesindeki küçük buzdolabından bir şişe su aldı. Suyu içtikten sonra kendini daha iyi hissetmeye başladı. Şişeden artan suyu da kafasına boşalttı.

Gölgeliğe geri döndüğünde Zain ile Micheal’ın sohbet etmeye başladıklarını gördü. “Havadan sudan” bir sohbetti bu. Zain, bölge insanları hakkında bilgi veriyordu. George’un geldiğini fark eden Micheal başıyla arkadaşını gösterdi:

“Herhalde biliyorsunuzdur. Biz İngiliz’iz. İngiltere’de sürekli yağmur var, buraya belki de bu sebeple alışamadık.”

Zain merak etmişti:

“Daha önce hiç böyle bir araştırmaya katılmadınız mı? Niçin bu kadar sıkıntı çekiyorsunuz?”

Micheal cevap verdi:

“Elbette. Daha önce de böyle sıcak iklimlerde araştırmalarımız oldu. Fakat biz daha çok masabaşı işlerle ilgileniyoruz. Kazı tecrübemiz yok.”

Zain şaşkınlığını ifade eden bir yüz şekline bürünmüşken, kazı alanından heyecanlı bir ses yükseldi:

“Mr. Micheal, Mr George! Hemen buraya gelin. Galiba bir insan fosili bulduk!”
İkisi birden büyük bir heyecanla kazı alanına doğru koştular. Zain de hızlı adımlarla kendilerini takip ediyordu.

Çukura ulaştıklarında bütün çalışanların tek bir noktaya baktığını gördüler. Micheal ve George fosilin çevresindeki insanları kenara çekerek kuma oturdular. Bir kafatasının yarıya yakını kum dışına çıkarılmıştı. Micheal hemen arkeologların birinden fırçayı aldı. Kurukafanın çevresini temizlemeye başladı. Ekipten birkaç kişi de kendisine yardım ediyordu. Kısa bir süre sonra kafatası tam olarak dışarıya çıkarılmıştı. Kafatasının deliklerinden girip içine dolan ve belki de yüzyıllardır öylece kalan kumlar, bulundukları yerden çıkmak istemiyormuşçasına Micheal’ın fırça darbelerine direnç gösterdiler. İyice kuruyan dıştaki kum tabakası kopunca bütün kum toprağa aktı. Micheal kafatasının sağını solunu iyice inceledi. Arkeologlara seslendi:

“Bizim burada aradığımız, elbette sadece bir kurukafa değildi. Diğer kemikleri de bu bölgede olmalı. Belki yanında taşıdığı aletleri filan da buluruz. Çalışmaya devam!”
Konuşmasını bitirince, kafatası elinde olduğu halde, George’u yanına çağırarak kazı alanından uzaklaştı. Kimsenin kendilerini duyamayacağı bir yere gelince kafatasını gösterdi:

“İşte dostum, bir haftadır aradığımız fosil bu!”

Devam edecek…

Diğer bölümler:
Kafatası-1
Kafatası-3

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

Sevebilirsin...