Bir eski zaman ahengi…

Bir eski zaman ahengi…

Bir eski zaman ahengi...İki tarafı da, sanki biribirlerinin omuzuna dayanarak güç almaya çalışan ihtiyarlar gibi, kamburu çıkmış yarı kâgir, yarı ahşap binalardan oluşan, arnavut kaldırım bir sokak hayal edin…

Evlerin bazıları, birbirlerine “bir kol mesafesi” boşluk vermiş olsun. Aralarda, arsız otların fışkırdığı, kırık tahta çitlerin üzerinden kaldırıma sarkan incir ağaçlarının yetiştiği, hemen yanıbaşlarında da, salkım salkım hanımeli çiçeklerinin, dayanılmaz rayihalarını gökyüzüne savurduğu küçücük bahçeler…

Hayal edin, o iki katlı kambur evlerden bir tanesinin, cumbalı odasında, dışarıdaki sıcağa inat, huzur dolu bir serinliğin sizi sardığı, eski sedirin üzerindesiniz.

Kafanızın altındaki yastığın, çivitle parlatılmış, bembeyaz kılıfından yükselen lavanta ferahlığını yaşıyorsunuz o an.

Pencerenin aralığından, yan bahçedeki incir ağacının üzerindeki serçelerin cıvıltısı doluyor içeri. Hemen arkadaki erik ağacında muhabbet eden kumrular, derinden derine gugukluyor.

Sokağın tam ortasında, erkek çocuklar patlak bir topun peşinde koşuyor, kaldırımdaki kızlar, kiremitle çizdikleri karelerin üzerinde sek sek oynuyor…

Hayal edin, sokağın bu şen şakrak gürültüsü size bir ninni gibi geliyor. Arada bir camın kenarından pike yapan güvercinler, tiz çığlıklarıyla bu ahengi tamamlıyor.

Çaprazdaki evin, mermer merdivenlerinde karşılıklı oturan iki kız, karışık bir tekerlemenin eşliğinde aşık oynuyor. Çingene kiremidi damlarda koşuşturan kediler, bu doğal ahengin son parçalarını oluşturuyor…

Hayal edin, çünkü artık ancak hayallerde kurulabiliyor bu eski zaman ahengi…

Sevebilirsin...