Kimin açısından bakıyorsunuz?
Yer: Amerikada bir eyalet
Kaynak: Yerel bir gazete
Sabahın ilk ışıklarıyla yeni bir güne başlayan polis departmanı, şüpheli bir araba ihbarıyla işe koyulu.
İhbarı yapan bir lise öğretmenidir ve araba da lisenin hemen yanında park edilmiştir.
Sokakta bulunabilecek her şüpheli şeye bomba gözüyle bakan Amerikalılar için, bu kaçırılmayacak bir fırsat.
Hemen polisler ve K9 köpekleri, itfaiye ve ambulans araçları… kısacası telefon rehberindeki tüm acil hatlarını oraya toplarlar. Bölge hemen boşaltılır.
Öncelikle K9 köpeklerini sahneye çıkarırlar. Arabaya yaklaşan köpekler, sağını solunu kokladıktan sonra, arabanın bagaj kısmına yoğunlaşırlar.
Olay yerindeki polisler, birbirlerine bakarak başlarını sallarlar. Artık emindirler; arabanın bagajında bir bomba olmalıdır!
Olay yerinde özel güvenlik önlemleri alınır. Uzaktan kumandalı robotlar yardımıyla, arabanın bagaj kapağı fünyeyle patlatılır.
Buraya kadar her şey tipik Amerikan filmlerinden bir sahne gibi duruyor, ama bagajdan çıkanlar olayı tamamen farklı bir boyuta taşıyor.
Arabanın bagajından ne mi çıkıyor? Koli koli köpek maması.
Siz “Ne alaka?” diye sormadan önce, ben hemen sorayım: Olaya kimin bakış açısıyla bakıyoruz?
Olay yerindeki polislerin bakış açısıyla değil mi?
Peki, aslında kimin bakış açısıyla bakmamız gerekiyor?
Ben söyleyeyim, K9 köpeklerinin.
Çünkü, aracın bagajını işaret eden ve bomba imha ekibinin yanlış bir operasyon yapmasına sebep olanlar onlar.
Köpeklerin neden böyle bir hata yaptıkları sonra anlaşılmış.
Araba aslında yaşlı bir teyzeye aitmiş ve bu teyze arabasını nerede bıraktığını unuttuğundan, araç günlerce öylece beklemiş. Bagajındaki köpek mamaları ise kendi iki köpeğine indirimden aldıklarıymış.
Sabahın ilk ışıklarında olay mahaline getirilen K9 köpekleri, uzun süredir beslenmediklerinden, arabadaki mamaya odaklanmışlar.
Görevlilerin bomba sandıkları mamaya.
Sonuç mu?
Olay anlaşılıp da köpekler beslenene kadar öğle olduğu için köpekler aç beklemiş.
Eee… Kimsenin aklına, olaya bir de onların gözüyle bakmak gelmemiş haliyle.
Bu hikayeden çıkarabileceğimiz çok önemli bir ders var: İletişimde olduklarımızın, her zaman aynı durumlarda aynı davranışlarda bulunacaklarını zannediyoruz. Oysa zaman, mekan, o anki ruh hali gibi sebeplerle, karşımızdakilerin davranışlarında değişiklikler olabiliyor.
Böyle durumlarda, yapabileceğimiz en iyi şey, belki de bir adım geriye gelip, olaya karşımızdakinin bakış açısıyla bakabilmek.
Yoksa, hem karşımızdaki istediğini anlatamamanın sıkıntısını çekiyor; hem de biz, elimizdekilerden oluyoruz.
Ne dersiniz?