Michelin Adamı’nın Hikayesi
Bütün reklamcılık faaliyetlerinin özünde, önce marka tanınırlığını sağlamak ve daha sonraysa, mümkünse müşterinin sevgisini ve sadakatini kazanmak amacı yer alır. Bu amaca ulaşmak için değişik yollar denenebilir. Ancak herhalde bu yolların en gariplerin biri, bugün 116 yaşında olan Michelin Adamı veya resmi ismiyle Bibendum‘un ortaya çıkışı olarak gösterilebilir.
Bu yazımızda, sürekli değişen “Lastik Adam”ın hikayesine bir göz atalım isterseniz.
Lastik Adam‘ın logo tasarımı açısından garip bir figür olduğu ortada. Tamamen lastiklerden yapılma bir marka maskotu olarak ilk bakışta garip görünse de; kaygısız ve neşeli bir karakter olduğunu anlamak güç değil. Michelin Adamı, bu yönüyle tamamen ilk üretildiği dönemin izlerini taşır. Çünkü o dönemde logolarda, karakterler kullanmak yaygın bir tercihtir.
Michelin Kardeşler, Édouard ve André, 1894 yılında Lyon Uluslararası Fuarı’na katılırlar. Efsaneye göre, burada Michelin standında üst üste duran lastikleri gören Édouard, kardeşine “Baksana, kol ve bacak eklesek adam olacak.” der.
1898’de, gerçekten de Édouard’ın hayal ettiğine benzeyen ilk konsept resimleri karikatürist O’Galop (Marius Rossillon) hazırlar. Ancak Bibendum adını alması, yılın sonunu bulur.
O’Galop, Gambrinus’u resmettiği, beğenilmemiş bir posterini André’ye gösterir. Posterde “nunc est bibendum” (şimdi içme zamanı) yazmaktadır. Her nedense, O’Galop’un Michelin Adamı’nı resmettiği ilk çalışmada da bu yazı aynen durur. O yılki Paris–Amsterdam–Paris yarışında, sürücü Léon Théry, André’ye “voila Bibendum, vive Bibendum,” diye haykırınca, maskotun ismi de bulunmuş olur. Ne yazık ki, Théry Latince bilmediği için bu ünvanı uygun görmüştür.
Michelin Adamı’nın çizimi, dönemin alışılmış tasarımlarına benzemediğinden, fazlasıyla dikkat çeker.
Resmi büyütmek için üzerine tıklayın.
20. yüzyılın başlarına ait posterlere bakarsanız, Michelin Adamı’nın filmlerdeki kötü adamlara benzediğini görürsünüz. Devasa, gözlüklü, sürekli sigara içen bir tipleme! Bu haliyle, motorlu araçların henüz emekleme aşamasında olduğu o yılların kaymak tabakası insanlarına selam çaktığı bellidir. Hatta başlangıçta, herhalde Latince ifadeye bir gönderme olarak, şampanya içerken görülür. Daha da komiği, 1893’e ait bir reklamda, afilli de bir sloganı vardır: “À Votre Santé Le Pneu Michelin Boit L’Obstacle!” (Michelin lastiği, engelleri içer!).
Bu garip reklam, karakterin bir süre “Yol Sarhoşu” adıyla anılmasına yol açar. Araba ürünleri satan bir firma için günümüzde kabus sayılabilecek bir tanımlama, değil mi?
Neyse ki Michelin Adamı, zaman geçtikçe değişir. 1920lerde kelebek gözlüklerini atar, sigarayı terk eder.
1950lere gelindiğinde, bir hayli tombullaşmıştır. Sıklıkla, yolda lastik yuvarlayan neşeli bir karakter olarak resmedilir. Aradan bir yirmi yıl daha geçtiğinde, tamamen karikatür karakterine dönüşmüştür. Reklamlardan birinde, “Yağmurda sarılıyorum!” sloganı altında mutlulukla dans eder.
21. yüzyıla gelindiğinde, incelmiştir. Görünüşü biraz daha maço bir hal alır. Eh, herhalde bayağı ihtiyarlamış olduğundan.
Michelin Adamı’nın sempati toplaması, reklam sektörü dışında da popüler kültürün bir parçası olarak görünmesine yol açar. Bu fırsatı erken fark eden şirket, onu 1911’de Londra’da inşa edilen ana binalarının merkezine koyar. Bazı çizgi romanlarda yer alır. Yakın zamanda, Oscar ödüllü Logorama kısa animasyon filminde de iki Michelin Adamı polis rolüyle karşımıza çıkar.
Kuşkusuz, Michelin Adamı’nın bu kadar uzun süre kullanımda kalmasının sebebi, harika bir logo olması değil. Logo tasarımcıları, “Bir karakter, popüler bir simge haline geldiğinde, iyi veya kötü olduğunu sorgulamazsınız.” diyorlar.
Yine de zaman içinde geçirdiği dönüşümün önemini vurgulamak gerek.
Bugün hala o korkunç tipiyle, “engelleri içtiğini” iddia etseydi, şirket ayakta kalabilir miydi?
Lastik Adam‘ın hikayesi, sizce de değişime ayak uydurabilmenin önemini gösteren güzel bir örnek değil mi?