Hüzün mevsimi
Kafalarımıza zamanında nakş edilmiştir: Sonbahar hüzün mevsimidir!
Bunu bilir, buna göre hareket ederiz. “Havalar soğumaya başladı” der sıkılır, “Tatil bitti” der hayıflanırız.
İşin enteresanı, yaz mevsiminde bedenen daha rahat olmadığımız gerçeğidir. Hava sıcaklığının 40 C’leri bulduğu o günlerde, metabolizmamız sapıtır, vücut hepten mayışır. “Kuru” iklimli bölgelere göçmek en akıllıcasıdır ama inat yapar, sahil şeritlerine “akarız”.
Bol bol nem yutar, terden yapış yapış olan vücudumuzu günde 5 kere suya sokarız.
Yine de fayda etmez.
Hava sıcak olunca, canımız soğuk yiyecekler-içecekler ister. Gider buzlu suları kafaya dikeriz.
Soğuk suyun vücuda yarar sağlayacağını sanar, suyu içtiğimiz anda serinlediğimizi düşünürüz.
Yanılırız! Soğuk su, vücut sıcaklığına getirilmeden damarlara verilmez.
Üstelik sıcaklığı artmış boğazımızdan soğuk su geçirip organı mahveder, hücrelerin şeklini bozarız.
Hava ısınınca hasta olmayacağımızı sanırız.
Halbuki sıcak havalarda mikroplar daha kolay ürer, bakteri piyasası tavan yapar.
Hastalanırız.
İşte böyle “hatalarla dolu” bir mevsimi geride bırakınca, yeni mevsimi suçlar dururuz.
Yok efendim “Hüzün mevsimi”ymiş, yok insan biraz melankolik olurmuş.
Yapmayın canlarım!
Hava durumuna gelinceye kadar, psikolojinizi etkileyecek yığınla şey var.
Hem söyleyin bakalım, sokakta yatmayanı soğuk nasıl bozar?
Uzun bir tatilin ardından “işe yarar” bir şeyler yapmaya başlamanın yan etkisidir o melankolik tavırlar. Hepsi o kadar!
İçecek bir yudum çayı, yiyecek bir dilim ekmeği, sırtına giyeceği bir gömleği olanın umrunda bile olamaz iklim.
Arkadaşına kızar, ılık ofis odasının buğulu camından dışarıya bakıp bir “Off!” çeker.
“Havalar bozdu ya, canım çok sıkkın!”
Havaların bozması değildir, onu geren. Küçücük bir derdi kaldıramayan, bedenine “bir kaç beden” küçük gelen ruhudur sıkıldığı.
Bu yazıyı okuyabilen, okuyamıyorsa dinleyebilen herkes şanslıdır.
Gördüğü için şanslıdır, duyduğu için şanslıdır.
Sözün kısası, siz siz olun, derdinizi yükleyecek bir yer arayacaksanız, çevrenize şöyle bir bakın. O derdi unutturacak yığınla ibretle karşılaşacaksınız.
Arkanıza yaslanıp sonbaharın tadını çıkarın.
Hayatta zevk alınacak o kadar çok şey var ki…
efenim tabi iy güzel de şimdi bir de gerçek var sahillerin sarısı mı yoksa kaldırımdaki kahverengi mi diye soran olursa adama şöle (tek kaş havada ) bakarlar… değil mi?
sonbahar ne kadar güzel bir mevsimdir . Siz hiç sonbaharda abant’ta bulundunuz mu? Evet doğrudur, biraz hüzün, hoş bir melankoli kaplar insanın içini. Dökülen yapraklarda belki biraz kendini bulur insan. ama hayatın her zaman neşeli olmasını beklemek kendimize biraz da haksızlık yapmak değil midir? bazen de insanın biraz yalnız kalıp bu hüznün içinde kendi hayat muhasebesini yapması gerekmez mi?