Gün doğarken Boğaz
Gün doğmadan hemen önce Boğaz’ı gördünüz mü hiç?
Görmediyseniz bir ara mutlaka gitmeli, bu eşsiz güzelliğin tadını çıkarmalısınız.
Hayır, sabah veya akşam görmüş olmanız yetmez. Havanın aydınlanmasına beş kala Boğaz’da olmak, diğerleriyle kıyaslanmayacak apayrı bir tecrübedir.
Hava, gecenin karanlığından sıyrılmaya başlamıştır. Gökyüzüyle beraber renk değiştirmeye başlayan deniz, hafif hafif dalgalanır. Önünüzde boylu boyunca, kıvrıla kıvrıla uzanan Boğaz’ın uzak noktalarında, yük gemilerinin ışıkları parıldar.
Yüklerinin ne olduğunu, nereden geldiklerini, nereye gittiklerini merak edersiniz.
Sonra ufukta kaybolmaya başlayan o yük gemilerinden zihninizi sıyırır, yakınlardan bir gemi seçer, isminden yola çıkarak az önce ufukta gördügünüz yük gemisi için sorduğunuz sorulara, bu gemi için cevaplar bulmaya çalışırsınız.
Neyse ki; rüzgâr, yüzünüze hafif hafif vurmaya başlar da, bu gereksiz düşüncelerden kurtulursunuz.
Sonra bakışlarınız sarı ışıklara kayar…
Boğaz’i iki tarafından da kuşatan o sarı ışıklar…
Denizde oluşan yansımalari, eski İstanbul’un kandiller yanan eski evlerinin uzun pencerelerine benzeyen o sıra sıra sarı ışıklar..
Karşı kıyıda tarihin yükünü omuzlamış gibi duran sur kalıntıları…
İnsana huzur veren bir sessizlik…
İnsana huzur veren bir dinginlik…
Hepsinden öte, yeni bir günün az sonra, şuracıkta baslayacağini hissetmek, açılabilecek yeni bir sayfaya bu kadar yakin olmak…
Hayattan bunaldığınızı, her şeyin üzerinize üzerinize geldiğini düşünmeye basladığınız depresif bir gecenin sabahında Boğaz’ı görmek için Boğaz’a gidin.
Yeni bir güne, içinizde tarif edemediğiniz bir sevinçle başlamanıza yardımcı olacaktir göreceğiniz manzara.
Eee… Boğaz’dır burası, İstanbul’un boğazıdır.
Eline kalem alanın ilham bulup şair olduğu yerdir.
Siz mutlu olmuşsunuz, çok mu?