Fotoğraf, anı ölümsüzleştirebilir mi?

Fotoğraf, anı ölümsüzleştirebilir mi?

Söylediğinin anlamını gerektiği kadar düşünmeyen, biraz okumuş entellerin sıkça kullandığı bir kelime “ölümsüzleştirmek”. Bazen Hollywood yıldızlarının isimleri bir yola yazıldığında, bazen bilmemkim bilmemne ödülünü aldığında, bazen ise başarılı bir fotoğraf çekimini tarif etmekte kullanılıyor. “İsmi ölümsüzleşti”, “Bu fotoğraf o anı ölümsüzleştirdi” gibi.

Fotoğrafçılıktan azıcık anlarım. Analog dönemlerde fotoğraf çekmişliğim (Şimdilerde böylesini bulmak bile zor), çektiğim filmleri banyoya vermişliğim, birazcık kadraj, birazcık ışık çalışmışlığım var. Fotoğrafın dijital çağında ise ortalamanın üzerinde bir fotoğraf tutkununa dönüştüm. Dijital düzenlemeye karşı değilim ve Canon’u Nikon’a tercih ederim.

Hâl böyle olunca, çok sayıda fotoğraf incelemişliğim, bunlara yapılan yorumları okumuşluğum ve yorum yapmışlığım da oluyor. Ancak o ağdalı yorum cümleleri arasında, her gördüğümde komiğime giden cümle, giriş bölümünde sözünü ettiğim “Anı ölümsüzleştirdi” cümlesi.

Fotoğraflar, eskiden filmlere kaydediliyordu. Oradan da bir karta, kağıda vs. basılıyordu. Bu basılı materyal, arşivlerde saklanıyordu. Bugünse hafıza kartlarından harddisklere, oradan da çoğunlukla internete gönderiliyor ve bu şekilde depolanıyor.

80’lerde çektiğimiz fotoğrafların baskılarına bakıyorum. Işık almadan saklamamıza rağmen renkler canlılığını yitirmeye başlamış, fotoğrafların kenarları sararmış. Daha eski fotoğraflar, hani 60’lardan kalanlar, iyiden iyiye kendilerinden geçmişler.

Mürekkeplerin kalitesini ölçmek için, firmalar bir karta baskı yapar, sonra yoğun ışık altında hızla yüz yıl geçmişçesine materyalin yaşlanmasını sağlarlar. Renkler uçar gider.

Basılı fotoğraflar da boya ve kağıttan ibarettir. Özellikle korunmuyorlarsa, iyimser bir ihtimalle  yüz elli – iki yüz yıl dayanırlar. Öyleyse gayet ölümlü sayılırlar.

Dijital fotoğraf dediğimiz şey ise, bir hafıza kartındaki bir kaç mb’lık veridir. Birler ve sıfırlar. Su aktı, kısa devre yaptı; yok olurlar. Üstelik her teknoloji değişiminde, yeni teknolojiye aktarılmak zorundadırlar. Son yıllarda disket göreniniz oldu mu? Yakında DVD’leri bile rafa kaldıracaklar.

Hasılı 10 yılda eskiyen formatlar, basılı fotoğraflardan bile daha çabuk kaybolabilirler.

Haydi basılı fotoğrafları çok iyi sakladık ve dijitalleri de değişen teknolojilerle bile kaybolmayacak şekilde depoladık. 200 yıl sonra bile bunları kim umursar? Sonra, bir gün dünya da yok olacakken, fotoğraflarımız dünya kadar yaşasa ne çıkar?

Dünyada ne ölümsüz ki, fotoğraflar ölümsüz olsunlar?

Diyeceksiniz ki, “Bunu zaten bu cümleleri kuranlar da biliyorlar. Birazcık abartmışlar çok mu?”

Fotoğrafçılar çoğunlukla entelektüel insanlardır. Entelektüeller, söyledikleri sözcükleri bilir, cümleleri düşünerek kurarlar. Alelade bir düz yazı ile eseri ayırt eden şeydir, detaylar.

Hasılı böylesine abartmak, düşünerek konuşanların işi değildir. Entelektüellere hiç mi hiç yakışmaz.

Fotoğrafçılar entelektüellerden değil de, ucuz entellerden mi olsunlar?

Aman diyeyim, öylesi piyasada haddinden fazla var.

Sevebilirsin...

3 Yanıt

  1. Fehim dedi ki:

    entelim entelsin enteller.

  2. ömer dedi ki:

    Let me you tell something, Bu yazınızda anltığınız gibi gibi önceki sesli yazılarınızda silinmiş sanırım.