Faili Meçhul – Üçüncü bölüm
– Çamlak çömlek patladı. Çamlak çömlek patladı…
– Yaa, bananeee…
– Sobeee, sobeeeee…
– Hep böyle yapıyosunuz.
– Naniiiik…
– Gıcııııık…
Bu masum görünen, ama uzadı mı acayip derecede can sıkan çocuk diyaloglarıyla geçirmeye başlamıştım günlerimi. Aslında çok çok üç gün olmuştu ki; telefon çaldı. Arayan ex-iş arkadaşımdı. Girişimimi bu arkadaşımla beraber yapmıştım.
– Alo.
– Alo, Metin sen misin abi?
– Ooo… Mustafa nasılsın? Aramadın kaç gündür?
– Ya sorma yaaaa…
– N’oldu?
– Ya bizim patron yok mu?
– Eee…
– Offf…
– Hayırdır, ne var?
– Şu anda titriyorum var ya sinirden…
– N’oldu olum? Anlatsana be!
– Adam gitmiş başvurduğumuz yere, “Bunlara güvenmeyin, bunlar sizi yarı yolda bırakır” filan demiş.
– Nee?
– Pislik herif yüzünden, adam bizim başvurumuzu düşüneceğini söylüyor. Yani iş yattı abicim.
– İyi de adam nasıl inanmış tanımadığı birine?
– Tanıyormuş, tanıyormuş… Herifin tanımadığı, kanka olmadığı şirket sahibi yok neredeyse…
– Peki para ne oldu?
– O da gitti!
– Nasıl?!
– Basbayağı… Bizim para nakit değildi ki… Maldı. O da sadece bu adamlar için kıymetliydi. Artık onun da bir değeri kalmadı işte.
– Ya bu adam niye böyle bir şey yaptı? Kafam durdu! Bu adamın bize ne garezi var be kardeşim?
– Ya adam işten mi ne atılmış!
Bu haber, biraz da olsa sevindirmişti beni:
– Oh sevindim inan… İyi de, işten atılan bize mi sarıyor?
– Bizim şirketin sahibi, kendisini sen başta olmak üzere birkaç kişinin toplaşıp şikayet etmesi üzerine kovmuş.
– Haa.. Geçen sene toplanıp bir kağıda bir şeyler karaladıydık.
– İşte o bir şeyler Necmi Selçuk’u kapı dışarı ettirmiş.
– Niye bir yıl sonra acaba?..
– Anlaşılan mühlet vermişler, belki düzelir diye…
– Ne zaman kovulmuş.
– Geçen hafta…
– Geçen hafta mı? Daha üç gün önce aradım, “Ben genel müdürüm, sense hiçsin” mealinde bir şeyler dedi, aptal aptal güldü ve kapattı.
– Sıyırmış besbelli.
– Çattık desene…
– Abi, adam anlaşılan intikam duygusuyla sapıttı. Bu her şeyi göze alabileceğini gösterir bence… Yani çekinmeden her işine burnunu sokup ortalığı mahvedebilir.
– E.. Biz ne yapacağız? Bunu yapmasına izin mi vereceğiz?
Mustafa sinirle konuştu:
– Hayır elbette.. Bir çaresine bakarız. Bir daha yaparsa… Gerekirse sıkarız.
– Olum iki dakka ciddi konuş be. Hem “Bir daha yaparsa” diyorsun… Biz bir daha nasıl başvurabiliriz ki?
– Başka bir yer daha geldi aklıma. Oraya da bir başvuralım derim. Sen ne dersin?
Fena fikir değildi. Zaten şu anda ümitten başka elimde bir şey kalmamıştı.
– Olur… Yeter ki para çöpe gitmesin.
– Bu malı borç parayla mı almıştın?
– Aslında borç ‘idi’…
– Nasıl yani?.. Necmi hediye filan mı etti?
– Yok bee… Deli misin? Adam haciz gönderdi evime. Paranın değeri kadar eşyamı aldı.
– Hadi ya… İyi de sen evinde fazla eşya tutmayı sevmezdin.
– İşte o yüzden evimde geriye 3-4 eşya kaldı.
– Neyse abi, ben o zaman hemen gidip başvurayım… Benim de yatırımım büyük yani kendi çapımda.
– Gelişmeleri bana bildir ha…
– Tamam Metincim.. Hadi görüşürüz.
– Tamam hadi güle güle…
Telefonu titreyen ellerimle kapattım. İşte yine yapmıştı yapacağını…
Bir insan nasıl bu kadar adileşebilir?.. Nasıl bu kadar lağıma batabilir?
İçimde bir anlık bir pişmanlık uyandı: Acaba şikayet dilekçesi göndermese miydim?
Gerçi dilekçe işe yaramış, patron biraz yola gelmiş gibiydi… Ama bana bakışları değişmişti. Birim amiri olarak benim de dilekçede imzam vardı. Bu da durumun ciddi olduğunu gösterirdi ki; anlaşılan şirketimizin sahibi de bunu anlayarak ikaz etmişti patronu. O zaman tahmin edememiştim… Kininin çığ gibi büyüyeceğini… Ahhh… “Keşke yazmasaydım” diyorum… Belki de bunlar başıma gelmezdi.
Bas istifanı… Kariyerin vardı… Yurt dışı tahsili… Ünlü şirketlerde yöneticilik… Şimdi n’oldu?.. Kovulmuş bir müdür parçası…
Ne kariyerim kaldı, ne de param…
Bir anlık öfkem beni bu hale sokmuştu.
Amaaannn… Adam da amma haysiyetsizmiş be kardeşim! Bu kadar da kindar olunur mu?.. Dikkat etseymiş kendine, hâl ve hareketlerine… Ben mi kovdum? Şeytan diyor git boğazla… Öfff… Ben de Mustafa gibi konuşmaya başladım…
Sahi Mustafa yapmaz di’ mi öyle bir şey?
Yapmaz bee… Lisede bir ton dayak yerdi de, bir tokat atamazdı… Biz duvarlara tırmanırdık; o, iskemlenin üzerinde bile dikilemezdi… Ne çakı tutabilirdi… Ne çapa vurabilirdi… Hasılı bir dönem süt çocuğu gibiydi. Sonraları normalleşti neyse ki… Normal bir insan da adam öldürmez…
Yahu ben Mustafa ve öldürmek kelimelerini bir cümlede kullanıyorum. Ben de mi tırlatıyorum ne?
Bir uzanayım bari… Zihnim temizlensin… Oohh.. Öğlen vakti diye çocuklar da gitmiş… Şöyle rahat bir uyku çekeyim…
Serinin Diğer Yazıları:
Faili Meçhul – Birinci Bölüm
Faili Meçhul – İkinci Bölüm
Faili Meçhul – Dördüncü Bölüm
Faili Meçhul – Beşinci Bölüm