Şimendüfer
Yerini bulup oturdu. “Ankara’yı hiç sevmiyorum.” diye geçirdi içinden. “Ne o öyle memur kenti! Hem deniz de yok!”
Çantasını açtı. Aslında şu an çantayı açması için hiç bir sebebi yoktu. Hem can sıkıntısını gidermek, hem de etrafındaki insanlara “Bakın gevezeler, ben bu bond çantayı taşıyıp içindeki dosyaları karıştırdığıma göre, önemli biriyim. Benim yanıma öyle laubali muhabbetler yapacak adam oturmasın!” mesajı vermekti.
Çantadan not defterini çıkardı. Son sayfayı açtı. “Cihan Şimendüfer – 18:00” yazıyordu. Dosyaları tekrar çantaya koyup çantayı toparladı. Kompartımanda çantasını koyacak bir çok yer varken, o, kucağında tutmayı yeğledi. Kafasını koltuğa yasladı, düşünmeye başladı. “Şimendüfer, şimendüfer, şimen-düfer, şimen, düfer, şimendüf…”
..Etrafı çok kalabalıktı. Çoluk-çocuk, sarılanlar, ağlaşanlar… Bir anda sıkıntı bastı, daraldı, kurtulmak istedi oradan. Uzakta onlara doğru gelen siyah bir şey belirdi. Sıkıntı yerini meraka bırakmıştı.
Tahmini tutmuştu. Gelen meşhur “Kara Tren” di. Gelen trenle ilgili hayaller kurarken birden nerede olduğu sorusu belirdi aklında. Arkasına döndü, duvarda büyükçe ve siyah “Hypnotize” yazıyordu.
Afallamıştı. Ama bu durumu fazla abartmadı, duruma razı olup trene bindi. Bir yer bulup oturdu. İki yaşlı adam konuşuyorlardı: “Bu şimendüfer(*) geldi de ne iyi etti Hasan ağa, her yere rahat rahat gidiyoruz.” İçinden “Yok ya! Bu mu rahat?” dedi ama “Amcalarla öyle konuşmamak lazım” diye düşündü aynı anda.
Amcalara trenin nereye gittiğini sordu. Bir ağızdan “Tentative” dediler. “Oralar neresi yahu? Ne abuk sabuk taşra, kasaba isimleri bunlar?!” diyeceği tuttu ama işin esprisi bozulsun istemedi.
Tren bir dönemeci alırken, ayağına bir şeyin değdiğini hissetti. Yere baktı. Ayağının yanında bir çuval duruyordu. “Hiç de dikkatimi çekmedi” diye garipsedi. Çuvalın sahibinin kim olabileceğini düşündü. Kimsenin çuvalla ilgilenmediğini fark etti.
Çuvalın üzerinde adının ve soyadının baş harflerinin kırmızı keçeli bir kalemle yazılmış olduğunu neden sonra gördü. Merakla çuvalı yerden aldı. Bir yandan da göz ucuyla etrafındakileri süzüyordu.
Kimse oralı olmadı.
Çuvalı açtı, içinden patates çıktı. “Bu çuval benim değil herhalde?!” diye söylendi.
Bu sırada içeri görevli geldi. İçinden “Yaw şimdi bilet, para bişeyler ister, güzelim rüyayı mahveder.” diye geçirdi.
Ama dediği çıkmadı. Kondüktör, “Bu gün Kara Trenimizin 301. sefer, ücret talep etmiyoruz!” diye müjdeyi verdi.
Kondüktörün 301 demesi üzerine amcalar anayasadaki 301. maddeyi ve etkilerini tartışmaya başladılar. Konu 301’den, Orhan Pamuk ve Elif Şafak üzerine kaydı.
O sırada içeri Kurtlar Vadisi Pusu adlı dizimizdeki “sempatik terörist” Muro karakteri elinde bir torba toz şeker ve bir torba eroinle girdi. Malları sınırdan bir gün önce geçirdiğini ve satamazsa önderliğin onu infaz edeceğini söyledi. O zaman “Yaw zaten bu Muro’ya uyuzum milleti tersleyip duruyo’, şuracıkta yere sereyim haini” dedi ve Muro’ya saldırdı.
Muro ona karşılık verdi. Giden trende boğuşmaya başladılar. Bir ara Muro kurtularak, “Abi tam Western film havası yakaladık. İstersen gel mücadelemizi trenin üstünde devam ettirelim.” dedi.
O kabul etmedi. Daha bir canhıraş saldırdı.
Fakat Muro onun kafasını yakaladı ve ard arda yere vurmaya başladı. Kuvvetlice, hızlıca vuruyordu…
…ki uyandı.
Derin bir oh çekti. Yine rüyası kötü bitmişti. Afallamış şekilde etrafındakilere kulak verdi. Karşısında oturan iki genç, System of a Down adlı grubun Ermeni asıllı Amerikalılar’dan oluştuğundan ve Türk düşmanlığı yaptığından, yine de Türk gençliğinin bu gruptan vazgeçemediklerinden, şu sözlerle bahsediyorlardı:
“Ağğbi çokk sağlam yapıyolar müziği yaaaa!”, “Keşke Ermeni olmasalar yaa!”, “Morugh efsaaneee yaaa!”
(*) Şimendifer; demir yolu, tren anlamlarına gelen Fransızca asıllı bir kelimedir. Yazı içinde kasten şimendüfer olarak yer almıştır.
amanın bu ne? preveze’nin 10. gezegene giderken yaptığı sıçrama gibi olmuş sendeki kalite artışı. valla ne diyeceğimi şaşırdım. arkası gelir inşallah.