Soykırım… Kime karşı?
“Soykırım” kavramı, 1948 tarihli “BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme” ile tanımlanmış.
Sözleşmenin 2. maddesi şöyle:
“Soykırım; etnik, ırkî ya da dinî bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; grup üyelerinin öldürülmesi, grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fizikî varlığının tamamı ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu doğuracak hayat şartları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek tedbirler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır. Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur.”
Aslında bu maddede yazılanlar bütün savaşlarda olup biten şeylerdir. Savaş bütün bu felâketleri getirir.
Tek fark şu: Soykırımda bir devlet ve bir grup var. Soykırım bir gruba karşı planlı devlet politikası haline getirilmiş eylemler.
Şimdi, Gazze’ye bakıyorum ve bir “soykırım” görüyorum.
Kime karşı? Hangi gruba karşı?
“Bir yanda İsrail Devleti, bir yanda bir avuç Filistinli” mi?
Hayır, öyle demeyeceğim. Çünkü “Ama Hamas da…” diye söze başlayanlar var. Belli ki Orta Doğu’nun bu hiç kapanmayan yarası üzerinde güç kavgaları, siyasî hesaplaşmalar dönüyor.
Bütün hesaplaşmaların arasında unutulan bir grup var: Çocuklar!
Çocuklara karşı soykırım bu! Öldürülüyorlar mı? Evet! Devlet eliyle! Hatta henüz doğmamış olanları bile!
Fizik ya da akıl bütünlükleri ağır biçimde zedeleniyor mu? Evet! (Milletlerarası sözleşmelerle yasaklanmış silahlar, bomba gürültüleri, yangınlar, feryatlar, cesetler, enkazlar…)
Fizikî varlıklarının tamamının ya da bir bölümünün yok edilmesi sonucunu doğuracak şartlar içinde tutuluyorlar mı? Evet! (Abluka, ambargo… İlâç, ekmek, su, elektrik, yakıt yok! Okul yok! Kan var, acı var.)
Doğumları engelleyecek tedbirler alınması mı? Çocuklar büyüyemeyince zaten doğuramazlar ki!
Ölen sivillerin yarısı çocuk. Soyu devam ettirecek çocukların, “istikbalimiz” denen çocukların öldürülmesi soykırım değil de nedir?
Ölmeyip hayatta kalanların da bedenen ya da ruhen sakat, eksik, hastalıklı; çocukluğun saflığını, eğlencelerini, sorumsuzluklarını yaşayamadan büyümeleri soykırım değil de nedir? Çocuğun içindeki “çocuğu” öldürüp de yerine kapkara bir korku koymak soykırım değil de nedir?
İki tarafın da iktidar sahipleri bunu hiç düşünmüyor…