Doktoralı İşsizler Kuşağı

Doktoralı İşsizler Kuşağı

Birlikte akşam yemeği yerken, arkadaşım masanın üzerine doğru eğildi.

Kalabalık, gürültülü restoranda, sesini dikkatli bir şekilde alçalttı. Gözleri heyecanla parlıyordu, ama belli belirsiz korku da hissediliyordu.

“Mezuniyetimden sonra Güney Amerika yağmur ormanlarında kar amacı gütmeyen bir pozisyonda çalışmayı kabul ettim, ama henüz profesörüme söylemedim. Eğer zaten işi ayarlamışsam; beni durduramaz, öyle değil mi?”

Başlangıçta bu tutumun yersiz ve o arkadaşıma has olduğunu düşündüm. Neden bir doktora öğrencisi böyle benzersiz bir iş fırsatını profesörüne anlatmak istemez? Ancak zamanla, aynı senaryoyu tekrar tekrar yaşadım. Üstelik sebepsiz de değildi: Sınıf arkadaşlarıma akademik olmayan fırsatlara yönelmelerine izin verilmeyeceği söyleniyordu. Profesörler özel bir biyoteknoloji şirketinde “tezgah maymunu” olma fikrini küçümsüyorlardı.

Doktora programına girdikten sonra, üniversitede tek saygın mesleğin — kolayca tahmin edebileceğiniz gibi — akademisyenlik olduğunu anladım.

Bir araştırma profesörü olmak, doktora öğrencileri için mutlak hedef olarak kabul edilir. Elbette, bunun nasıl onurlu bir şey olduğunu anlamak kolay. Bir insanın hayatını bilim ve keşif umuduyla, bilgiye adaması…

…ve bu imtiyazlı işle, bir şirketin hissedarlarının umursadıkları yerine, önemsediğiniz soruların cevaplarını arama özgürlüğü geliyor…

Ancak, benim akademik dünyanın bilim kariyerlerinin tek hedefi olarak görülmesiyle ilgili problemlerim var.

1940-1950 yılları civarında ABD daha fazla bilim adamı yetiştirmeye başladı. Manhattan Projesi ve Uzay Rekabeti gibi çalışmalar; bilim ve teknolojiye ayırılan ödenekleri arttırdıkça; giderek daha çok bilim insanına ihtiyaç duyulduğu algısı oluştu.

Bununla beraber, çok sayıda yeni makalenin de dikkat çektiği gibi, nüfustaki bilim insanı sayısı giderek artıyor; ancak uygun fakülte pozisyonu sayısı ancak bir salyangozu imrendirebilecek kadar hızlı artıyor.

Bunun sonucu olarak, fakülte pozisyonları için rekabet giderek şiddetleniyor ve doktoralılar, doktora sonrası pozisyonlarda çoğunlukla on yıldan fazla beklemek durumunda kalıyorlar. Çoğu hiç bir zaman profesörlük alamıyor. Buna rağmen üniversiteler, doktora öğrencilerini özel sektörde mücadele edebilecek şekilde donatmak yerine, geleneksel eğitim sistemini sürdürmeyi tercih ediyorlar. Sonuçta, dış dünyada asla mücadele edemeyecek kişiler yetişiyor.

Peki ne yapılabilir? Öğrencilere eğitim sırasında çeşitli konularda ek kurslar verilebilir. Ancak bunların yanında, tecrübeyi arttırabilmek için iş yerlerinde stajlar yaptırılması gibi pratik imkanları da olmalı.

Değişim, yukarıdan başlamalı. Profesörler, öğrencilerinin alternatif alanlara kaymasına karşı daha açık görüşlü olmalılar. Bunun yanında, öğrencilerinin zamanlarının bir kısmını; iş hayatlarında ihtiyaç duyacakları kabiliyetlerini geliştirmeye ve bağlantılar kurmaya ayırabilmelerine izin vermeliler.

Peki benim ideal işimi bulmak için atacağım bir sonraki adım ne? Profesörüme, onun gibi olmak istemediğimi söylemek…

Amanda Chung, Washington Üniversitesi Farmakoloji Doktora Öğrencisi.

Seda Avcı

21 yaşımdayım ve turizm rehberliği mezunuyum.Bir yandan da web tasarım kursuna gidiyorum.Bundan sonra web programlama ve grafik tasarım öğrenmeyi amaçlıyorum.Okuduğum bölümün etkisiyle belki de, mitoloji, arkeoloji, tarih ile ilgilenmeyi ve gezmeyi severim.Gezdiğim yerlerle ilgili bir şeyler yazmak, fotoğraflar çekmek çok keyifli.Fizik ve biyoloji diğer ilgi alanlarımdan.Bunlarla ilgili makaleler okumayı, belgeseller izlemeyi çok severim.

Sevebilirsin...