Jules Verne
Kitapevlerinin “Dünya Klasikleri” adıyla sunduğu kitap serilerini hatırlarsınız. Serilerde 15-20 farklı yazardan, toplam 30-35 kitap yer alır, koskoca romanlar 100-150 sayfaya sıkıştırılır. Tercümelerde dil o kadar sadeleştirilir ki, kitaplar “kuş”a döner, iki yazar arasındaki üslup farkı anlaşılmaz olur. Okullar bu serileri tavsiye eder, önlüklü minikler dünyanın en kaliteli yazarlarını okuduklarını sanırlar.
Kitapevinden kitapevine serilerdeki yazarlar değişse de, bir yazar hiç değişmez: Jules Verne. Her “Dünya Klasikleri” serisinde 3-4 kitabı yer alır. Hani “Denizler altında 20000 Fersah” ve “80 günde Devr-i alem” gibi bilim-kurgu kitaplarıyla o listede bulunmayı da fazlasıyla hak eder.
Peki kimdir bu Fransız?
Jules Gabriel Verne, 1828 kışının soğuk bir gününde Nantes‘da dünyaya geldiğinde, babası Pierre Verne avukatlık yapmaktadır.
Nantes bir liman şehridir. Küçük Verne de yıllarını liman çevresinde geçirir, kah filikalarla dolaşır, kah sahili arşınlar, denizi seyretmekten zevk alır. Beş kardeşin en büyüğüdür, sıkılan kardeşlerine masallar anlatır, gönüllerini yapar.
Aile, yazları Louire Nehri kıyısındaki yazlıklarında geçirir. Verne burada da “su”dan uzak duramaz, kadeşi Paul ile kayık kiralar, nehre açılırlar. Verne, kısa otobiyografik hikayesi Souvenirs d’Enfance et de Jeunesse‘de bundan söz açar, nehirde yol alan gemilerin hayal gücünü ateşlediğinden bahseder.
Verne dokuzuna bastığında evden uçar, kardeşi Paul ile yatılı okula yollanırlar. Yatılı okulda boş durmaz, Latince öğrenir. Zaten Fransızca, Latince’den pek çok kelime almış bir dildir, Verne Latince öğrenirken zorlanmaz.
Yatılı okulda öğretmenlerinden biri, daha sonraları Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin ilk denizaltısını yapan Fransız kaşif Brutus de Villeroi’dur. Bu yüzden kimileri Jules Verne’in Denizler Altında 20000 Fersah kitabındaki Nautilus denizaltısının, Villeroi’dan etkilenmiş olabileceğini söylerler.
Bir Fransız için “büyük deniz” Paris’tir, başarılı olmak isteyenler, soluğu Paris’te alırlar. Nitekim liseyi bitiren genç Verne de, soluğu Paris’te alır, hukuk eğitimine başlar. Bu yıllarda Musée des Familles için yazdığı hikayelerle, kabiliyetli olduğu yönü fark etme fırsatını yakalar: Gezginlere ait hikayeler yazmalıdır. Üstelik bu hikayelerde coğrafi ve bilimsel bilgiler de yer almalıdır.
Hukuk kuralları katıdır. Her şey bir çizgide, bir düzende olmalıdır. Belki de bu sebeple hukukçular katı kurallarla yaşamayı sever, belirsizliklerden hoşlanmazlar. Paris’e hukuk okumak için giden oğlunun yazar olmaya çabaladığını duyan avukat babası Pierre Verne’in kafası atar, oğluna para göndermeyi keser. Ona göre, Jules hayallerle uğraşmamalı, oturup hukuk fakültesini bitirmelidir!
Sonraları Jules’ün hayatının hayal olduğunu anlasa da iş işten geçer.
Parasız kalan Jules Verne, çareyi borsayla uğraşmakta bulur. Pek zevk almadığı bu işle uğraşırken, Aleksandre Dumas ve Victor Hugo’yla tanışır, onlardan yazım üzerine tavsiyeler alır. Hatta kendisinden 26 yaş büyük olan Dumas’la arkadaş olurlar.
10 Ocak 1857’de 2 kızlı dul bir kadın olan Honorine de Viane Morel ile evlenir. 1861’de oğlu Michel dünyaya gelir. Eşinin de desteğiyle yazma işine bütün dikkatini vermeye başlar. Ancak yazmak yeterli değildir, yazılarını yayınlayacak bir yer bulamazsa, yazdıklarının boşa gideceğini anlar.
Jules Verne aradığını fazlasıyla bulur: 19. yüzyılın en önemli yayıncılarından Pierre-Jules Hetzel ile tanışır. Hetzel, Victor Hugo gibi dönemin en ünlü yazarlarının yayıncılığını yapmaktadır. Verne’de ışık görünce ona da omuz çıkar, kendi ölümüne kadar birlikte çalışırlar.
Dönemin Fransa’sında yayıncılar bilime biraz “Fransız”dırlar, Jules Verne’in Afrika’ya balonla yapılan bir geziyi anlatan hikayesini “çok bilimsel” olduğu gerekçesiyle geri çevirirler. Hetzel işini bilen bir yayıncıdır. Verne’e hikayenin eksik yanlarını anlatır, düzeltmesini ister. Verne hikayesini düzenler, 1863’te Cinq semaines en ballon (Balonla Beş Hafta) adıyla piyasaya sunarlar.
Hetzel’in düzeltmeleri bu kadarla kalmaz: Jules Verne onun isteğiyle farklı karakterleri farklı aksanlarda konuşturur, kötü sonları iyi sonlara çevirir ve hikayelerindeki politik mesajları kırpar.
Bundan sonra hikayeler, hikayeler… Jules Verne yılda 1 ya da 2 cilt hikaye yazar ki, en başarılıları Voyage au centre de la terre (Arzın Merkezine Seyahat, 1864); De la terre à la lune (Dünya’dan Ay’a Seyahat, 1865); Vingt mille lieues sous les mers (Denizler altında 20000 fersah, 1869) ve Le tour du monde en quatre-vingts jours (80 günde devr-i alem) olarak sayılabilir. Bu gezi hikayeleri dizisi “Olağandışı Geziler” ismiyle anılır. Hikayelerinin çoğu kitap halinde yayınlanmadan önce Hetzel’e ait dergilerde yayınlanırlar.
Bu hikayeler kendisine hatırı sayılır bir servet kazandırır. Verne buna rağmen yazmayı bırakmaz, Michel Strogoff gibi yayınlarla para kazanmaya devam eder.
Denize ilgisi devam etmektedir. Önce minik bir gemi satın alır, ardından geliri artınca iki gemi daha satın alır, bunlardan biriyle Avrupa’yı dolaşır. 1870’de Légion d’honneur (Fransa’nın en yüksek nişanı) ile ödüllendirilir.
UNESCO’ya göre Jules Verne, “Dünya çapında en çok tercüme edilen 5 yazar” listesinde sürekli yer almaktadır.
1886’nın 9 Mart’ında evine döndüğünde 25 yaşındaki paranoyak yeğeni tarafından silahla vurulur. İlk atışında ıskalayan yeğen, ikinci atışta Verne’i sol bacağından vurur. Mermi sebebiyle, Jules Verne ömrünün kalan yıllarında topallayarak yürür. Yeğenini tımarhaneye kapatırlar.
Hetzel’in ölümünden sonra Jules Verne eskisi kadar başarılı yazılar yazamaz olur. Hikayelerinde artık kasvet vardır. Kimileri bunun karakterinin değişmesine bağlı olduğunu söyleseler de, çoğunluk üsluptaki bu değişikliği Hetzel’in taslaklar üzerinde düzenlemeler yapamamasına bağlarlar.
Jules Verne, 1888’de politikaya atılır. 1905’te diyabete bağlı komplikasyonlar sebebiyle hayatını kaybeder. Oğlu Michel, son yazdığı iki roman olan Invasion of the Sea ve The Lighthouse at the End of the World kitaplarını yayınlar.
Jules Verne’in hikayelerini okuyanlar, kendisini teknoloji hayrana sanarlar. Oysa gerçek bundan çok farklıdır, romanlarına bu havayı vermesine sebep olan yayıncısı Hetzel olmuştur. Verne teknolojinin insanlara mutsuzluk getireceğini düşünür ki, Hetzel’le tanışmadan önce ve Hetzel’in ölümünden sonra yazdığı hikayelerde bu yönü kolayca anlaşılır.
Neresinden baksan hata!
Fransızlar Jules Verne’e sahip çıkar, işin doğrusu yazarı dünyaya iyi pazarlarlar. “Gelecekteki teknolojik gelişmeleri önceden tahmin eden adam” olarak isimlendirir, denizaltıların yapımından, balonlara ve helikopterlere kadar pek çok keşfi önceden tahmin ettiğini söylerler.
Hatta abarttıkça abartır, Dünya’dan Ay’a Seyahat kitabının Apollo programına benzediğini öne sürerler. Apollo ile 3 kişinin gönderilmiş olmasını, kitaptaki 3 kişilik “mermi”ye benzetir, tesadüflerin üzerine yatarlar.
Halbuki Jules Verne’in hikayeleri bilim-kurgunun ötesinde değerlendirilemez. Zira hikayeleri bilimsel yönden yığınla hata ile doludur ve Verne ilkokul talebesinin bile düşmeyeceği hatalara düşer.
Tutar, Apollo’ya “ışık tuttuğu” söylenen romanında, yolcuların uzaya gönderilen mermide camı açıp dışarıya termometre çıkardıklarını anlatır. Anlatır da, cam açıldığında içerideki havaya ne olacağından bahsetmez. İkili diyaloglar da bir yığın hata içerir; karakterler, uzayın basıncı gibi konularda hatalar yaparlar. Uzay boşluğunun sıcaklığını (-) 140 – (-) 150 santigrat derece olarak kabul eder ki, bu da yanlıştır. Gerçi zaten merminin sürtünme sebebiyle yanacağını en baştan atlar.
Aslında Jules Verne, hikayelerindeki tahminlerin çoğunu zamanının bilimadamlarından alır. Bu sebeple hatalar hataları açar.
Denizaltı fikrinin ondan çıktığı düşüncesi yanlıştır. 1600’lerden itibaren bu konuda kafa yoranlar olur. Üstelik hikayeye yakın tarihlerde Osmanlı’da da bir denizaltı üretilir ve bu denizaltı şehzadelerin sünnet merasiminde seyircilere gösteri yapar.
Balonla 5 Hafta hikayesindeki balon fikri de kendisine ait değildir. Hikayesini yazarken balonculukla uğraşan arkadaşı Felix Nadar’dan yığınla bilgi öğrenir, hatta balona atlayıp ufuklarda dolaşırlar.
Kaptan Grant’ın Çocukları’nda şifre dümenini Poe’nun “Altın Böcek” hikayesinden kopyalar.
Birkaç bilimadamının bir yanardağ kraterinden Dünya’nın merkezine inip, orada başka bir “dünya” buldukları Arzın Merkezine Seyahat kitabındansa isterseniz hiç bahsetmeyelim!
Jules Verne, bilim-kurgu alanının en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilebilir. Zaten romanlarının çoğunu da birer bilim kitabı olarak değil, bilim-kurgu kitabı olarak okumak gerekir.
Fakat hemen her şeyde olduğu gibi burada da abartır, Jules Verne’in hikayelerini ilkokullarda ısrarla okutur, miniklerin kafalarını uçan mermilerle, Dünya’nın merkezine inen adamlarla bulandırırız.
Halbuki şimdinin minikleri, en gerçekçi bilim-kurgu filmleriyle yatar, milyon dolarlık bütçelerle çekilen animasyon filmleriyle kalkarlar. İcabında Dünya’nın merkezinin sıcaklığından, iki yıl sonra fırlatılacak uzay gemilerinin dış kaplamasındaki hasardan söz açarlar.
Haliyle Jules Verne kitapları, kendilerine bir kaç beden küçük gelir.
Biz de çocuklarımıza okuma sevgisini aşılayamamaktan yakınırız.
Bilimsel yönünü pek bilmiyorum ama Jules Verne’nin hayal gücü pek çok kitabını okumama vesile olmuştur.
Jules Verne nin birkaç kitabını biliyorum.Denizler Altında 20.000 Fersah-Dünyanın Merkezine Yolculuk gibi ama hepsi de çok güzel.Kesinlikle süper