Gece
Geceyi seyrediyorum.
Bahar, yerini yaza bıraktı bırakacak. Hava esintili.
Biraz serin, insanı ferahlatan, belli belirsiz denizin kokusunu taşıyan bir esinti bu.
Gecenin geç saatleri ama hala bazı evlerin ışıkları yanıyor. Dur sayayım: Önümdeki binada 2 evin ışığı var. Onun arkasında, hani şu bahçesinde güzel bir dut ağacı olan binada 1 evin ışığı süzülüyor karanlığa. Uzaklardan ve daha uzaklardan, tek tük ışıklar geliyor. Sokak lambaları mı bunlar, fabrika ışıkları mı? Yoksa evlerde hala uyanık insanlar mı var?
Bilmiyorum.
Karşı sahilde ışıklar, bir sağa, bir sola sallanıyorlar.
Veya ben öyle zannediyorum.
Nedendir bilmiyorum, karşı sahili, karşı sahildeki o sallanan ışıkları gördüğüm her gece, hüzünleniyorum.
Sahil mi hüzünlendiriyor beni? Yoksa beyazlı-sarılı, gece boyunca karanlığın orta yerine kurdukları salıncaklarda sallanan ışıklar mı?
Galiba ikisi de değil. Beni gece hüzünlendiriyor.
Herkes evine çekildiğinde, hani evin son kalanı, evin karanlığa direnen son lambasını kapattığında ve yeryüzü uzay boşluğu gibi karanlık olduğunda, sanki bende de bir şeyler değişiyor.
Ağlasam ağlayamıyorum. Gülsem gülemiyorum.
Geçen yıllarım mı içimi kemiriyor?
Yaptıklarıma mı hüzünleniyorum? Yoksa bu yaşımda yapmış olmayı hayal ettiklerimi yapamadığıma mı?
Bilmiyorum.
Sadece karşı sahili seyretmeye devam ediyorum dalgın dalgın.
Çünkü oradaki ışıklar, hava aydınlanana kadar sönmüyorlar.
… ve sabah olsun istiyorum.
Eğer nasipse, biliyorum ki; sabah olduğunda, insanlar sokaklara çıktığında ve hayat sanki yeniden başladığında, hüznüm de yok olacak.
Karşı sahilin hava aydınlanınca kaybolan ışıkları gibi, içimdeki o anlatamadığım ve belki de anlayamadığım duygular da kaybolacak çabucak.
Sonraki akşama kadar, her şey süt liman olacak.
Akşam olduğunda, yine bir şeyler hissetmeye başlayacağım.
Ağlasam ağlayamayacağım, gülsem gülemeyeceğim.
Işıklar, çocuklar gibi sallanacak, insanlar susacak ve ben kafamda aynı sorularla geceyi seyredeceğim.
Yaptıklarıma mı, yoksa yapamadıklarıma mı hüzünleniyorum, bilemeyeceğim.