Israrcılık ve İnatçılık

Başarılı insanlar genellikle ısrarcıdır. Yeni fikirler çoğu zaman ilk başta işe yaramaz, ancak onlar bundan yılmazlar. Denemeye devam ederler ve sonunda işe yarayan bir şey bulurlar.
Buna karşılık, sırf inat uğruna diretenler başarısızlığa davetiye çıkarır. İnatçı insanlar sinir bozucudur. Dinlemezler. Kafalarını duvara vurur gibi uğraşırlar ve bir yere varamazlar.
Peki, bu iki durumda gerçekten fark var mı? Israrcı ve inatçı insanlar aslında farklı mı davranıyor? Yoksa aynı şeyi yapıp, yalnızca sonunda haklı çıkıp çıkmamalarına göre mi onlara “ısrarcı” veya “inatçı” etiketi yapıştırıyoruz?
Eğer tek fark bu olsaydı, bu ayrımdan öğrenecek bir şey olmazdı. Birine “İnatçı olma, ısrarcı ol” demek, aslında “Yanlış olma, doğru ol” demek olurdu ki bunu zaten herkes bilir. Ama ısrarcılık ve inatçılık gerçekten farklı davranış biçimleriyse, bunları ayırmak anlamlıdır.
Birçok kararlı insanla konuştum ve bana göre bunlar gerçekten farklı davranışlar. Bazen bir sohbetten “Vay, bu adam kararlıymış” diye, bazen de “Off, bu adam ne inatçıymış” diye ayrıldım. Bu, yalnızca haklı görünüp görünmemeleriyle ilgili değil. Bu işin bir parçası ama hepsi değil.
İnatçı kişilerin sinir bozucu tarafı sadece hatalı olmaları değildir. Dinlemezler.
Oysa tüm kararlı insanlar böyle değildir. Çoğu başarılı insan, onlarla en çok fikir ayrılığı yaşadığınızda en fazla ilgiyi gösterirler. Oysa inatçılar duymak istemez. Sorunları dile getirdiğinizde gözleri donar, cevapları doktrini ezberden okuyan ideologlar gibi olur.
Israrcılar ve inatçılar benzer görünür çünkü ikisini de durdurmak zordur. Ama bu “durmamak” farklı şekillerde gerçekleşir. Israrcılar, motoru hiç yavaşlamayan teknelere benzer; inatçılar ise dümeni dönmeyen teknelere.
Basit durumlarda bu fark ortadan kalkar: Bir sorunu çözmenin tek yolu varsa, tek seçeneğiniz vazgeçmek ya da devam etmektir; her iki yaklaşım da “devam et” der. Bu yüzden popüler kültürde bu iki kavram sıkça karışır. Çünkü basit problemleri esas alır. Oysa problemler karmaşıklaştıkça fark ortaya çıkar. Israrcılar karar ağacının üst basamaklarındaki hedeflere bağlıdır, alt basamaklardaki küçük ayrıntılara değil. İnatçılar ise “vazgeçme” yaklaşımını ağacın her dalına gelişigüzel serper.
Israrcılar hedefe bağlıdır; inatçılar ise hedefe ulaşma konusundaki kendi fikirlerine.
Daha da kötüsü, bu fikirler çoğunlukla sorunu çözmeye dair ilk düşünceleridir — yani henüz deneyimle şekillenmemiş, yanlış olma ihtimali en yüksek olanlardır. Dolayısıyla inatçılar yalnızca ayrıntılara takılı kalmakla kalmaz, çoğunlukla yanlış ayrıntılara takılırlar.
Peki neden böyleler? İnatçı insanlar neden inatçıdır? Bir olasılık, bunalmış olmalarıdır. Yeterince yetkin değillerdir, zor bir işe girişirler ve hemen başa çıkamayacak duruma gelirler. Bu yüzden, sallanan bir geminin güvertesinde en yakın tutamağa sarılan biri gibi ilk fikre sıkıca tutunurlar.
İlk teorim buydu ama inceleyince pek tutarlı gelmedi. Eğer inatçılık sadece “işlerinin başlarından aşması” durumundan kaynaklansaydı, zor problemler verdiğiniz ısrarcı insanlar da inatçıya dönüşürdü. Oysa böyle olmuyor. Benzer şekilde, inatçılık duruma bağlı olsaydı, inatçılar kolay problemleri çözerken inatçılıktan vazgeçerdi. Ama vazgeçmezler. Demek ki inatçılık, durumdan değil, kişiliğin içinden gelir.
İnatçılık, fikir değiştirmeye refleksif bir dirençtir. Aptallıkla aynı şey değildir ama çok yakındır. Zıt kanıtlar arttıkça bu direnç, bir tür “üretilmiş aptallığa” dönüşür. Ve inatçılık, zeki olmayanların kolayca uygulayabileceği bir “pes etmeme” biçimidir. Karmaşık değerlendirmeler yapmanıza gerek yoktur; sadece ayak diremek yeterlidir. Basit problemler için bu yöntem işe bile yarar.
İnatçılığın en uygun seviyesi sıfır değildir. Bir engelle karşılaştığınızda düşünmeden “Pes etmem” demek iyi olabilir; bu paniklemeyi engeller. Ama düşünmeden hareket etmek belli bir yere kadar işe yarar. İnatçılık yönünde aşırıya kaçtıkça zor problemleri çözme şansı düşer. Elbette bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir: Eğer bir liderin aşırı temkinli astları varsa, başarı olasılığına dair tahminleri her zaman aynı yönde hatalı olur. Dolayısıyla lider her sınırda durumda düşünmeden “Ne olursa olsun devam et!” derse, çoğu zaman haklı çıkacaktır.
İnatçılık basit bir şeydir; hayvanlarda bile vardır. Ama ısrarcılığın karmaşık bir iç yapısı vardır.
Israrcıları ayıran şeylerden biri enerjileridir. Yalnızca direnmezler, devam ederler. Sürekli yeni şeyler denerler. Bu da hayal gücünü gerektirir. Denemeye devam etmek için yeni denenecek şeyler düşünmeniz gerekir.
Enerji ve hayal gücü müthiş bir ikilidir. Biri diğerini besler. Enerji ve hayal gücüne sahip olmak başlı başına nadirdir. Ama zor problemleri çözmek için üç nitelik daha gerekir: Dayanıklılık, iyi muhakeme ve belli bir hedefe odaklanma.
Dayanıklılık, moralin engellerle bozulmamasıdır. Sorunlar büyüdükçe engeller kaçınılmazdır; toparlanamıyorsanız ancak küçük ölçekte iyi iş çıkarabilirsiniz. Ancak dayanıklılık inatçılık değildir. Dayanıklılık, engellerin moralinizi bozamaması demektir; fikrinizi değiştirememeniz değil.
Aslında ısrarcılık çoğu zaman fikir değiştirmeyi gerektirir. İşte burada iyi muhakeme devreye girer. Israrcılar oldukça rasyoneldir. Beklenen değere odaklanırlar. Onların düşük başarı ihtimali olan işlerde çalışabilmesini sağlayan şey, gözükaralık değil, bu rasyonel bakış açısıdır.
Yine de karar ağacının en tepesinde bazen irrasyonel davranırlar. İki problem eşit değerde görünüyorsa, genellikle tercihlerine göre karar verirler. Pratikte bu soruna yol açmaz. Çünkü insanlar, sevdikleri bir işte daha çok çalışır. Ayrıca, diğerlerinin önemsemediği bir problemi seviyor olmamız, çoğu zaman onun fark edilenden daha önemli olduğunu bilinçsizce fark etmemizden kaynaklanır.
Bu da beşinci niteliğe götürür: Belirli bir hedefin olması. Çocukken belki sadece “Harika bir şey yapma” isteğiniz vardı. Teorik olarak bu en güçlü motivasyon gibi görünür çünkü her şeyi kapsar. Ama pratikte fazla geniş olduğu için işe yaramaz. İçinde bulunduğunuz anı yönlendirmez.
Bu nedenle enerji, hayal gücü, dayanıklılık ve iyi muhakeme, belirli bir hedefe yönelmelidir. Çok dar olmamalı ki aradığınız şeyin yakınındaki büyük keşifleri kaçırmayın; ama çok geniş de olmamalı ki motive etsin.
Israrcılığın iç yapısına bakınca, inatçılığa hiç benzemediği görülür. Çok daha karmaşıktır. Enerji, hayal gücü, dayanıklılık, iyi muhakeme ve hedefe odaklanma gibi beş ayrı özellik birleşerek “pes etmeme”ye benzer bir sonuç üretir. Ama bu, değişime direnç değil, enerji ve dayanıklılığın hedefe doğru ilerlemesi, hayal gücüyle keşfedilen yolların iyi muhakemeyle optimize edilmesidir. Karar ağacının alt dallarında, beklenen değer yeterince düşerse geri adım atarsınız; ama enerji ve dayanıklılık, üst basamakta seçtiğiniz hedefe doğru sizi iter.
Bu bileşime bakınca, “doğru türden” inatçılığın neden “yanlış” türden çok daha nadir olduğu ve neden çok daha iyi sonuçlar verdiği şaşırtıcı değildir. Herkes yanlış türünü yapabilir; hatta çocuklar, sarhoşlar ve aptallar en başarılısını yapar. Oysa doğru türünü yapabilmek için bu beş niteliğin hepsine yeterince sahip olmak gerekir ki bu nadirdir.
Ama olduğunda sonuç gerçekten olağanüstü olur.
Bu yazı, Paul Graham tarafından kaleme alınan The Right Kind of Stubborn yazısından tercüme edilmiştir.