İnsanlığın Gazze’deki Son Nefesi

Bu yazı, Pulitzer ödüllü gazeteci, çok satan yazar ve aktivist Chris Hedges’in 27 Temmuz 2025’te X platformunda yayımladığı makaleden özetlenmiştir. Çok sayıda bağlantı içeren orijinal yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
İsrailliler, açlıktan ölüme terk edilmiş Filistinli çocukların iskelet hâline gelmiş cesetlerini bir lanet olarak görmüyor. Gıda dağıtmak için değil, açlıktan ölmek üzere olan Filistinlileri Gazze’nin güneyindeki devasa bir toplama kampına çekerek sürgüne hazırlamak amacıyla kurulan gıda merkezlerinde vurularak öldürülen aileleri bir savaş suçu olarak görmüyorlar. İsrailliler, günlük ortalama 28 çocuğun hayatını kaybettiği yoğun bombardıman ve top atışlarında öldürülen ya da yaralanan sivil Filistinlileri olağanüstü bir durum olarak değerlendirmiyor. Bombalarla harabeye çevrilen ve dozerlerle, ekskavatörlerle sistematik biçimde yerle bir edilerek Gazze nüfusunun neredeyse tamamını evsiz bırakan manzarayı barbarlık olarak görmüyorlar. Su arıtma tesislerinin yıkımını, hastane ve kliniklerin yok edilmesini, doktorların ve sağlık çalışanlarının çoğu zaman malnütrisyon nedeniyle çalışamayacak hâle gelmesini vahşet olarak değerlendirmiyorlar. Cinayete kurban giden doktorlara ve korkunç gerçekleri belgelemeye çalışan 232 gazeteciye yapılan suikastlarda bile gözlerini kırpmıyorlar.
İsrailliler ahlaki ve entelektüel açıdan kendilerini kör etmiş durumda. Soykırımı, yalnızca duymak istediklerini söyleyen, görmek istediklerini gösteren iflas etmiş bir medya ve siyasi sınıfın penceresinden izliyorlar. Sanayi tipi silahların gücüne ve cezasızlıkla öldürme yetkisine sarhoşçasına kapılmış durumdalar. Kendi övgüleriyle ve medeniyetin öncüsü oldukları yönündeki fanteziyle sarhoşlar. İnsan “kirleticileri” olarak damgaladıkları bir halkın –çocuklar da dâhil olmak üzere– yok edilmesinin, özellikle kendi dünyalarını daha mutlu ve daha güvenli kıldığına inanıyorlar.
Onlar Pol Pot’un, Doğu Timor, Ruanda ve Bosna’daki soykırımları gerçekleştiren katillerin ve evet, Nazilerin mirasçılarıdır. İsrail, tıpkı tüm soykırımcı devletler gibi, Adolf Eichmann’ın bile görse altına imza atacağı “nihai bir çözüm”e sahiptir. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hiçbir nüfus bu kadar hızla ve bu kadar acımasızca aç bırakılıp yerinden edilmemiştir.
Aç bırakma her zaman planlarıydı; bu soykırımın önceden belirlenmiş son perdesiydi. İsrail, soykırımın başından itibaren sistematik olarak yiyecek kaynaklarını yok etmeye girişti; fırınları bombaladı, Gazze’ye gıda sevkiyatlarını engelledi. Bu girişimini, Mart ayından itibaren neredeyse tüm gıda tedarikini keserek daha da hızlandırdı. Filistinlilerin büyük ölçüde gıdaya erişimini sağlayan Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nı (UNRWA) hedef aldı; çalışanlarını, hiçbir kanıt sunmaksızın 7 Ekim saldırılarına karışmakla suçladı. Bu suçlama, 2023’te ajansa 422 milyon dolar sağlayan Amerika Birleşik Devletleri gibi fon sağlayıcılara desteği kesmek için bir bahane sağladı. Ardından İsrail, UNRWA’yı tamamen yasakladı.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi’ne göre, İsrail destekli Gazze İnsani Vakfı tarafından kurulan dört yardım noktasında genellikle yalnızca bir saatlik zaman dilimlerinde dağıtılan az sayıdaki gıda paketinden birini alabilmek için yaşanan kaosta, İsrail askerleri ve ABD’li paralı askerler tarafından 1000’den fazla Filistinli öldürüldü.
Gazze, 21 aylık yoğun bombardımanın ardından adeta bir ay yüzeyine dönüştürüldüğünde; Filistinliler çadırlarda, ilkel brandalar altında veya açık havada yaşamaya zorlandığında; temiz suya, gıdaya ve tıbbi yardıma erişim neredeyse imkânsız hâle geldiğinde; sivil toplum yapısı yok edildiğinde, İsrail Filistinlileri Gazze’den aç bırakarak çıkarmayı amaçlayan karanlık kampanyasına başladı.
Birleşmiş Milletler’e göre, Gazze’de her üç kişiden biri günlerce hiçbir şey yemeden yaşıyor.1988’de yaklaşık 250.000 kişinin hayatını kaybettiği Sudan’daki kıtlığı haberleştirdim. Akciğerlerimde izler var — veremden ölmekte olan yüzlerce Sudanlının arasında durmaktan kalan yaralar. Ben güçlü ve sağlıklıydım, enfeksiyona direndim. Onlar ise zayıf ve bitkindi, direnemediler. Yüzlerce iskelet gibi insanın, hayalet misali, çorak arazide ağır ağır yürüdüğüne tanıklık ettim. Açlığa alışmış sırtlanlar küçük çocukları avlıyordu. Köylerin kenarlarında, yürüyemeyecek kadar zayıf düşen insanların topluca yere yığılıp bir daha kalkamadığı yerlerde ağarmış kemik kümeleri gördüm.
Aç kalan insanlar yaşamak için hayvan yemi, ot, yaprak, böcek, fare ve hatta toprak yer. Sürekli ishalle, solunum yolu enfeksiyonlarıyla boğuşurlar. Bozulmuş gıdaları küçük parçalara ayırıp acıyı bastırmaya çalışırlar. Açlık; kansızlığa, kas erimesine, organ yetmezliğine, bağışıklık sisteminin çökmesine ve salgın hastalıkların hızla yayılmasına yol açar. Vücut kendi dokularını tüketir, kan azalır, böbrekler iflas eder. Zihin bulanır, duygusal kopuş ve ilgisizlik başlar. Kalp zayıflar, yaralar iyileşmez, gençlerde bile katarakt gelişir. Son aşamada ise halüsinasyonlar ve nöbetler eşliğinde kalp durur. Bu süreç yetişkinlerde 40 güne kadar sürebilir; çocuklar, yaşlılar ve hastalar çok daha hızlı ölür.
İsrail’in Gazze’deki iki milyon insan için önceden planladığı gelecek budur.
Ama bu, İsraillilerin gördüğü bir gelecek değil. Onlar kendileri için bir cennet görüyor: Filistinlilerin (topraklarını çalıp işgal ettikleri, boyunduruk altına aldıkları ve apartheid benzeri bir yaşama zorladıkları halkın) artık var olmadığı, etno-milliyetçi bir Yahudi devleti.
Bir bakan, diğer bazı İsrailli liderler ve Donald Trump gibi, Gazze’deki etnik temizliği alaycı bir şekilde “gönüllü göç” olarak tanımlıyor. Bu söylem, İsrail’in Filistinlilere gerçekte sunduğu yalın seçimi gizliyor: Terk et ya da öl.
İsrail Miras Bakanı Amichai Eliyahu ise bir zamanlar Gazze’ye nükleer bomba atılmasını önermişti. Şimdi de “Tüm Gazze Yahudi olacak” diyor. Eliyahu, İsrail hükümetinin “Gazze’yi tamamen yok etmek için hızla ilerlediğini” söylüyor. Filistinlileri “Nazi” olarak tanımlıyor ve şöyle ekliyor:
“Tanrı’ya şükürler olsun ki, bu kötülüğü yok ediyoruz. ‘Kavgam’ kitabıyla yetiştirilmiş bu halkı dışarıya itiyoruz.“
Bu İsrailli çeteler ve haydutlar Filistinlilerle işlerini bitirdiklerinde, birbirlerine yönelecekler.
Ahlaki sefalet içinde birbirleriyle yaşamak zorunda kalacaklar.