Bir şehir ne zaman sizin olur?

Bir şehir ne zaman sizin olur?

-Nerden geliyorsun?

-Üniversiteyi nerede okudun?

-Buralı mısınız?

-Memleketiniz neresi?

Her birimiz tercihimiz dışı bir ya da birden çok şehirle ilişkili olarak doğarız. Anne babalarımız hangi şehrin hangi semtinden ya da köyünden ise, hangi şehirde büyüyüp hangi şehirde okudular ve nerede tanışıp evlendilerse, bizler hangi şehrin sınırlarında doğduysak, büyüdüysek, okuduysak ve iş ya da başka nedenlerden ötürü hangi yerlere taşındıysak, hepsi bizim istemsiz şehir haritamızı oluşturur. Her bir şehirden bir iz taşırız ya da taşımamız beklenir bizden. Babamız nereliyse oralıyızdır. Nerde doğup büyüdüysek o şehrin çocuğuyuzdur.

Kendimizi aslen Mersinli ama doğma büyüme Ankaralı olarak tanıtırız mesela. İşler daha karışık ise, “Ailemin işi nedeniyle çok şehir gezdik ben büyürken. İlkokula Urfa’da başladım, liseyi Aydın’da bitirdim. Üniversiteyi Balıkesir’de okudum.” gibi özetlemeye çalışırız. Ata yurdundan haber soracak gibi olduysa karşıdaki, kıvrak bir şekilde “Pek gidemedik maalesef memlekete. Babam daha iyi biliyor oraları” ya da “Kimse kalmadı memlekette akrabalardan. Yıllar oldu gitmeyeli.” deriz. Çoğu zaman da karşımızdakinin ilgi ile mi, meraktan mı, yoksa yalnızca laf olsun diye mi köken taramamıza başvurduğundan emin olamayız.

İlk kez girdiğimiz ortamlarda, yeni tanıştığımız insanlarla yaşanan ve bir çeşit klişe sohbet aperatifi görevi gören köken diyaloğu, bize şehirlere olan bağlılığımızı hatırlatıyor bir yerde. Biz; insanların olduğu kadar doğduğumuz, büyüdüğümüz, yaşadığımız ve hatta gidip gördüğümüz şehirlerin izlerini taşırız benliğimizde ve belleğimizde. İster istemez şekillendirir kimliğimizi, dönüştürür kişiliğimizi. Yeni tanıyan birisi için tipik şuralı oluveririz bazen.

Elbette İstanbul gibi kozmopolit ve kendi başına bir ülke demografisine ve dinamisine sahip bir şehirde eskilerde olduğu gibi bir İstanbullu olmak kavramı giderek kayboluyor. İlçeler hatta semtler ile anılıyor insanlar. Bağcılar, Samatya, Balat, Güngören, GOP, Yenibosna, Soğanlı çocuğu olmak İstanbul’da kimlik yerine bile geçiyor.

Aslen nerelisin?

Sahi nereliyiz aslen? Ata toprağı mı, ana yurdu mu? Doğduğumuz yer mi, büyüdüğümüz il mi? Çalıştığımız şehir mi, kalıcı olarak yerleştiğimiz vilayet mi? Bizi tanımlamak için çabalayan sosyal medya soruları gibi sorar bazen insanlar. Bizi bir şehre ait olmaya zorlarlar adeta.

Aslında buna cevap ararken buluyor bazen insan kendini. Hangi şehirdeniz? Hangi şehre aitiz? Aslında sormamız gereken sorular bunlar değil kendimiz tanımaya ya da tanıtmaya çalışırken? Hangi şehri benimsiyoruz. Hangi şehri “benim şehrim” olarak görüyoruz. Sempati duyulan bir lokasyon da olabilir bu, güzel anıların yaşandığı bir bucak da. Bazen hiç gitmediğimiz şehir bize yaşadığımız şehirden daha sıcak gelir. Ya da kısa süreliğine uğradığımız bir yer bize iyi hissettirir.

-Şehrimizi nasıl buldunuz?

Bazı şehirlerin caddelerini severiz, bazılarının dağlarını ya da ovalarını. Gecesi güzeldir bazı şehirlerin, bazı beldelerin de kışın çıkar tadı. Nerde olduğumuz, kiminle orada olduğumuz, oradayken nasıl bir ruh halinde olduğumuz, güven ya da endişe hissetmemiz, iyi ya da kötü insanlarla karşılaşmamız gibi birçok parametre etkiler orası hakkındaki yargılarımızı ve oranın bizde bıraktığı izi, ve bu kolay kolay geçmez.

Bir kere sevdik mi bir şehri vazgeçiremez kimseler bizi oraya olan ilgimizden. Şehrin sembollerini taşırız üstümüzde. Mesela New Yorkludan çoktur NY logolu ürünler takınanlar. Amsterdam’ın yerlisi belki de fotoğraf çektirmemiştir “I Amsterdam” yazısının önünde. Şehirde yaşayanların şikayetlerini hayretle karşılar ve onların şanslarına sahip olmayı diler birçokları.

Bir kere nefret ettik mi de bir kentten değişmez fikrimiz. Şehrin vaat ettiği hiçbir avantaj bakış açısını değiştirmeye yetmeyebilir. Bu görüşümüze neden olan konuya da bağlı olarak oradan, hatta oralı olandan bile uzak durmak istenebilir.

Bir şehir ne zaman sizin olur?

Bir şehre ait olmak, oradan ayrılmayı hiç aklına getirmemek olabilir sanırım. Ya da gurbet ellerde memleket hasretiyle ömür sürmek. İlk fırsatta ait olunan yurda dönmeyi düşlemek, belki belde derneklerine üye olup memleketlileri görerek hasret gidermek. Kısacası kendini ilk önce o şehirden biri olarak tanımlamak ve tanıtmak. “Ben de Boyabatlıyım, adım Faruk” gibi. İzmirli, Oflu, İnegöllü, Ayancıklı ya da Parisian, New Yorker olunabilir.

Son yarım asırdır şehir ve ülke hudutları insanlara birer sınır olmaktan çıktı. Berlin‘de doğan biri İngiltere‘de yaşayabilir. Kore kökenli bir genç Kaliforniya sokaklarında anadilini hiç bilmeden ömür sürebilir. Gelişen ülkelerin azalan köy ve bucak nüfusları şehir merkezlerine ya da merkez şehirlere göç ediyor. Birçok insanın düzen kurana kadar birden çok şehir değiştirmesi gerekiyor. Bütün bu karmaşa da kişinin herhangi bir şehre bağlanmasını imkansız kılabiliyor.

Böyle durumda kendinize sorduğunuz soru genelde şudur: Ben buraya uyum sağlayabilecek miyim? Öyle ya alışılması gereken birçok farklılık olabilir bir önceki ikametgahınız ile yenisi arasında. Havası farklı olabilir, yolları başka olabilir, gitmeye alıştığınız mekanlar burada olmayabilir, hayat daha ucuz ya da daha pahalı olabilir, insanları sizi ve siz insanları yadırgayabilirsiniz.

Peki ne zaman içinde bulunduğunuz şehir size yabancı gelmeyecek? Evinizin yolunu harita uygulamasına ihtiyaç duymadan bulabildiğinizde mi? İlk doğalgaz faturanızı ödediğinizde ya da evinizdeki damacana su ilk kez bittiğinde mi? Durakta sıradaki otobüsün ne olacağını bildiğinizde mi, yoksa market kasiyerinin ya da bakkalın ismini öğrendiğinizde mi? Hangi günler pazar kurulduğunu unutmadığınızda ya da çöplerin ne zaman toplanacağını bildiğinizde mi?

İlk kışı atlattığınızda mı benimseyeceksiniz şehri, ilk yazı geçirdiğinizde mi? Belki ilk bayramı, ilk doğum gününü yeni adreste karşılamanız sizi bir önceki noktadan ayrıldığınızın altını çizecek. “Geçen sene şuradaydık” diyemeyeceğiniz şekilde bir yılı doldurduğunuzda mı artık yerleşmiş hissedeceksiniz? Eski evinizi hala eviniz olarak hatırlamayı bıraktığınızda mı kopacak önceki yerle bağınız? Ya da kopmasını istemediğiniz sürece, sürecek mi o şehre bağlılığınız?

Bütün bunlar ve birçok farklı denklem yaşadığınız şehre bakış açınızı belirler. Yıllarca yaşadığınız bir şehirden koşarcasına ayrılabilir, kısa süreliğine bulunduğunuz bir kente geri dönmek için sabırsızlanabilirsiniz. Bir şehrin sizdeki yansımasına bakarak onun size ait olup olmadığını keşfedebilirsiniz. Kimliğinize, kişiliğinize etkisini, bambaşka bir tecrübe sunabilmesini hesaba katabilirsiniz.

Havasını tanıdığınız, insanlarının dilinden anladığınız, zorluklarını zor görmediğiniz ya da katlandığınız, takvim yapraklarının hesabını tutmadığınız, belki de zihninizde ve kalbinizde kendinizi içinde bir yerde konumlandırdığınız şehir sizindir.

En çok da sabah uyanmak istediğiniz şehir sizindir.

İsmail Sarbay

Hekim. Opereyşın'ın kurucu ortağı ve isim babası. Görseli yazıya tercih etmesiyle tanınır. Hobilerine titizlikle sarılır.

Sevebilirsin...