İnsan memleketini niye sever?
“İnsan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan. Vizontele”
Her duyduğumda yeniden aklımı kemirir bu söz. Meşhur Vizontele filminin, dokunaklı bir yerinde geçen, enteresan bir sözdür ve akıllarda yer etmiştir. İnsana “Yaaa, yaaa…” dedirtir.
Kendi kendine soru sorup cevaplamak, fikrini empoze edebilmenin en kolay yollarındandır derler sosyolojiyle uğraşanlar. “Bir soru sorar, daha dinleyicinin kafasında bir cevap oluşmamışken, cevabınızı hedef kitlenin bilinç altına sıkıştırıverirsiniz. O dinleyici, daha sonra soruyu yeniden düşündüğünde sizin gibi düşündüğünü görecektir. Aslında sizin gibi düşünmemektedir belki ama, genelde şuuraltına inanmayı yeğler. İnandıktan sonraysa bir tek aşama kalır geriye: Uygulama…”
Şartları bize uymuyor diye, başka insanların memleketlerinde çaresiz şekilde yaşadığını düşünürken, önce şu soruyu sormamız lazım kendimize: Sahi neden dünyanın her yerinde insanlar yaşıyor? Neden çölün orta yerindeki bedevi de, kutuplara yakın yaşayan bir insan da, oradan çekip gitmeyi düşünmüyor?
Mecbur olduğu için mi? Hadi canım siz de!
Evet, insan doğduğu yeri seçemez, ama pekala yaşadığı yeri seçebilir. Niceleri de memleketlerinden göç edip gitmişlerdir.
Sahi, insan memleketini niye sever? Filmde dedikleri gibi, başka çaresi olmadığından mı?
Hayır!
İnsan memleketini, kendisinden bir parça olarak gördüğü için sever. O topraklarda doğmuş olmak, bu hissi kazanmak için yeterlidir üstelik. Memleketinin soğuğu, sıcağı etki etmez insana. Çünkü “o”nu, o olduğu için sevmiştir. Güzel olduğu için değil!
İnsan memleketini; annesi, babası, kardeşi gibi gördüğü için sever. Annenizi niye sevdiğinizi, babanıza niye yakınlık duyduğunuzu, kardeşinizi neden kollamaya çalıştığınızı sorsa birisi, sahi ne cevap verirsiniz? Üstünde düşünseniz bile, elle tutulur bir cevap bulamazsınız muhtemelen. Tek bir cevap oluşur kafanızda:
“Ailem oldukları için seviyorum!”
Böyledir vatan… Böyledir memleket… Aynı aileniz gibidir. Seversiniz, sebep aramadan; korumaya çalışırsınız, korkmadan.
Düşmanlığa sebep aranır, mecburiyete sebep aranır, mahkumiyete sebep aranır ama sevmeye sebep aranmaz.
Sevmeye sebep aranıyorsa, bir eksiklik var demektir. Sevmenin mecburisi olmaz.
Diyeceğim o ki, bu yaz bir değişiklik yapın: Her yaz olduğu gibi sahil şehirlerimize “akacağınıza”, sâir (öteki) şehirlerimizi görmeyi deneyin.
Orada, bir yerlerde el değmemiş güzellikler var.
Ve o güzelliklere elimizin değmemiş olmasının sebebi, şuuraltımızın bir yerlerinde yatıyor ne yazık ki!
Yazının arasında 2-3 defa kopup/dalıp bir yerlere gttim, geldiğimde baştan okumaya başladım. Çok “keyifli” bir yazı olmuş, eline sağlık arkadaşım.