Mad, sad, bad!
Amerikalılara sorarsanız, saldırganları 3’e ayırırlar: Mad, sad, bad. Sözlük anlamlarına bakarsanız, İngilizce’de bu üç kelime, “Çılgın, Üzgün, Kötü” anlamlarını karşılarlar.
“Mad” (Çılgın), sahip oldukları akıl ve ruh hastalıkları sebebiyle, farkında olmadan şiddete girişenleri simgeler. Mesela hasta, çevresindeki birisinin kendisini öldürmek için harekete geçtiğini düşünür ve buna karşılık vermek için şiddete baş vurur.
“Sad” (Üzgün), normal şartlarda şiddete baş vurmayan birisinin, hayatta yaşadığı pek çok üzücü olay sebebiyle kontrolünü kaybederek şiddet uygulamasını simgeler. Kapı kapı dolaşmasına rağmen günlerce işlerini bir türlü halledemeyen bir adamın, akşam otobüs kuyruğunda sırasını alan birisini dövmesi gibi.
“Bad” (Kötü) ise, hareketlerini kontrol altında tutabilen, üzerinde pek çok insanın yaşadığından çok daha fazla bir stres yükü de bulunmayan bir kişinin, yalnızca “işlerin böyle halledildiğini öğrendiği için” veya “canı öyle istediği için” veya “televizyonda öyle gördüğü için” şiddete baş vurmasını simgeler.
Genelde, hastalığı sebebiyle suça karışan insanlar, yani 1. grupta andığımız kişiler, hukuken suçlu kabul edilmezler. Hastanelerde “mecburi tedavi”ye alınırlar. 2. ve 3. grup için uygulamalar bu kadar net olmasa da, hayatta yaşadıkları olaylar sebebiyle “zıvanadan çıkan” insanların, sonraki dönemler için 3. gruba göre daha az riskli olabilecekleri söylenebilir.
Kolayca fark edebileceğiniz gibi, burada en çok dikkat edilmesi gereken şey, kimlerin hasta olduğunu ve kaba anlamıyla, “ne yaptığını bilemediğini” anlayabilmektir. Adlî Psikiyatristler, bunu anlamaya çalışırlar ve bilir kişi olarak hakimin karar vermesine yardımcı olmayı amaçlarlar.
Ancak işler her zaman yolunda yürümez ve ceza alması gerekenler, “Cezai sorumlulukları olmadığı” gerekçesiyle sokaklarda gezmeye devam ederler. Aynı anda, dışarıda olsa kimseye zarar vermeyecek olan bir grup insan rahatsızlıkları sebebiyle, hapishane şartlarından azıcık hallice olan “Akıl Hastaneleri”nde kalmak zorunda bırakılırlar.
Belki de bu yüzden, zaman zaman davaları görülen sanıkların işi “deliliğe vurdurduklarını” görürüz. “Ne kadar indirim koparırsak kârdır” diye düşünerek.
Anlatılır ya: Akıl Hastanesi’ni gezmekte olan bir gazeteci, bir koğuşta rastladığı hastaya sormuş:
– Burada kaç kişiniz?
Karşısındaki, demir parmaklıkların ardından gazeteciyi şöyle bir süzmüş ve “Boş ver” demiş.
– Asıl siz dışarıda kaç kişiniz?
Demir parmaklıkların arkasında, ailesi tarafından bir daha alınmamak üzere terk edilmiş, üzerlerinde çubuklu hastane kıyafetleri, ilaç sebebiyle yüzleri “maske yüzü”ne dönmüş hastalar vardır, “Akıl Hastaneleri”nde.
Bir de, hasta olmasına rağmen dışarıda elini kolunu sallayarak gezen, trafikte küfreden, adam döven, sağa sola laf atan, gözünü bile kırpmadan insanların canına kıyan “3. sayfaların kötü adamları” vardır.
“Mad” ve “Sad” tedavi edilmelidir elbette.
Ama “Bad” gereken cezayı görmedikçe, kişiler değişse de, korktuğumuz insan tipleri sokaklarda gezmeye devam edecektir.