Adam Smith yemini
Malum, memlekette en bol şeylerden biri, kriz. Sadece ekonomik anlamda değil. Bir adam, diğerine el sallasa, kriz olur. Bir devlet görevlisi, diğerine ters baksa, manşetlerde: Bürokratik Kriz! Ankara’da birinin canı sıkılsa, siyasi kriz; birinin göbeği çatlasa gülme krizi olur.
Gördüğünüz gibi krizler ülkesinde kriz tanımı yapmak pek güç. Ama, yine de şu günlerde adı geçen ekonomik kriz için bir tarif yapabiliriz. Eskiden kıtlık denen şey aslında bugün kriz dediğimiz şey. Gidin dedenize sorun; İkinci Cihan Harbi deyin, o yıllarda “kıtlık” olduğunu söyleyecektir. O zamanlar tarımda ve belki de tekstildeki sıkıntılar ve yokluklar, şimdiki nakit para sıkıntısı gibi.
Tekrar günümüze dönelim. Dev bankalar, sigorta şirketleri derken ülkeler bile (İzlanda) battı. Bizde de “Sıkıntı var” diyenler çok. “Şöyle yapılsın, böyle önlem alınsın” diyenler var. Krizin varlığı, yokluğu ve etkileri belirsiz ve üstelik seçim öncesi cillop gibi siyasi malzeme özelliği taşıyor. Aslında kriz konusunda aradığımız tüm cevaplar arkamıza dönüp bakmakla verilebilir.
Babam devlet memuru. 20. yılı olmalı bu sene yanlış hatırlamıyorsam. O yıllar ben çocuktum pek anlamazdım ama 94’e kadar durum çok iyiymiş. “İlk defa 94 krizinde maaşımın hesabını yapmaya, ay sonunu nasıl getirsek diye düşünmeye başladım.” diyor. 2001 krizinde durum çok farklıydı. Devletçi bir hükumetin izlediği politika özel sektörü yani KOBİ’leri vurdu. 500 bin işyeri kapandı. Ama 94 krizinde “Ulan, neydik ne olduk be!” diyen devlet memuru 2001 krizinde, çok şükür, rahat sayılabilirdi. Bütün bunlara rağmen Nihat Doğan’ın söylediği şarkı hâlâ kulaklarımda:
Benim baaabam işşçi meeemır!
Fazla sorrrma haaalim buudur!
Neyse, şaka bir yana “Kara Çarşamba” ve sonrası gerçekten büyük bir felaketti. Oturduğumuz mehit nisbeten iyi bir yer. Çalışanların çok büyük bir kısmı özel sektörde. Benim zaten öğrenci olduğum o yıllar çok sıkıntı çekmesem de, arkadaşlarım neye uğradıklarını şaşırmışlardı. O kadar lüks bir yaşamı gördükten sonra hâlâ bile biri lükse dair bir şey yapsa herkesin gözüne batar. “Filanca cip almış, şöyle şapmış, böyle etmiş.” diye konuşulur.
Bu krizde insanların tüketim alışkanlıklarının büyük ölçüde değişeceği söyleniyor. 2001’de insanların yaşamı kökten değişti, İstanbul’dan memleketine dönenlerin haddi hesabı yok. Sırf, bu örnekyeter kökten değişimi göstermek için.
Bir arkadaşım anlatmıştı: “2001 krizinde belediye otobüsleri boşaldı. Yol kenarlarında göze çarpan, gideceği yere yürüyerek giden bir insan güruhu vardı. Belli ki otobüse bile para vermek istemiyorlardı. Otobüslerdeyse gözlüklü, kitap okuyan, giyimi kuşamı daha hallice insanlar vardı.”
Ekonomi, finans gibi şeyler okumadım. Ama Amerika’da ve dünyada böyle bir krizin çıkma sebeplerini anlayabiliyorum ve bu yetiyor bana. Çünkü Türkiye’ye olan yansımaları görmek için sosyal gözlem yetiyor, daha fazlasına gerek kalmıyor.
Bu işlerin mütehassısı olanlarınsa, durumu anlatıp kamuyu bilgilendirmeye çalıştıklarında bir takım insanlar tarafından “Pembe tablo çizme, durum vahim!” diye terslendiklerini görüyoruz. Ya adam Oxfordlarda Harwardlarda finans, ekonomi okumuş; liberal ekonomi üzerine yüksek lisanslar, doktoralar yapmış, hani deyim yerindeyse bir yapmadığı, Özgürlük Heykeli önünde Adam Smith yemini yapmak olmuş. Bunlara karşı hâlâ “Vay senin çıkarın var, ondan böyle söylüyorsun.” demek akla mantığa sığmıyor.
Yukarıda anlattığım, “önceki krizlerden kareler”le lütfen günümüzü karşılaştırın. Farkı görün. Bizden söylemesi.
Şu aralarda kart krızi yüzünden kalp krızleri moda…