Yetişkin Olmak
Ufacık yaşımda, bir devlet yurdunun soğuk odalarından birindeki ranzamda yüzümü odadan da soğuk duvara dönmüş yatarken, hani gurbetteki ilk gecemde, kimsecikler duymasın diye içime ata ata ağlarken kaybettim çocukluğumu.
Saçıma ilk ak düştüğünde değilse bile, saçımdaki akları saymamaya başladığımda kaybettim onu.
Bağrıma düşen ateşlere alıştığımda, boğazıma düğümlenen yumrularla hemhal olduğumda, üzülürken güler gibi yapmaya başladığımda ve çevremdekilere en keskin itirazlarımı bile yutmaya başladığımda kaybettim.
Öyle sessiz, öyle usulca terk etti ki beni çocukluğum, çıkıp gittiğini fark etmem bile yıllar aldı.
Ben hala içimde bir çocuk tarafım var sanıyordum. Ama bilmiyordum, o çocuğun kendi yerine bir avuç kırgınlık bırakıp beni çoktaaan terk etiğini.
Meğer büyümüşüm. Büyümüşüz.
Meğer karanlıktan korkmayı bırakıp, kalbi karanlık insanlardan korkmayı öğrenmekmiş büyümek.
Oyuncaklara gerek kalmadığını fark edenlerin, Çin malı oyuncaklar kadar değer vermedikleri sıradan insanların hayatlarıyla oynamalarına yutkunmakmış.
Sürekli birilerini kaybetmek, sürekli ölümden bahsetmek ve ölümle geleceklerden alabildiğine korkmakmış.
Ağlarken aslında ağlamamak, gülerken aslında gülmemekmiş.
Kimseyi coşkuyla sevmemek, kimseden alabildiğine nefret etmemekmiş.
Yetişkin diye işte buna denirmiş.
Bilir misiniz, çocukluğunu kaybetmek, berbat bir şeymiş.