Yalan hayatlar
Geçenlerde karşılaştığım bir yarışma programı beni düşünmeye sevketti. ABD’de yayınlanan bu programda, yarışmacıların, sorulan sorulara doğru cevaplar vermeleri isteniyor. Sorulara verilen cevapların doğruluğunun kontrol edilebilmesi için de, bir yalan makinesi hazırda bekletiliyor.
Yarışma koltuğuna oturan bayan yarışmacıya sevdikleri ile ilgili sorular soruluyor. Soruların odak noktası, yarışmacının kocası. O da stüdyoda. Yarışmacının kocasını rencide edecek, hiçbir karı kocanın duymak istemeyeceği konularda sorular soruluyor.
Verilen cevapların doğru olması gerekiyor ya, yarışmacı kocasının bile beklemediği cevapları sıralamaya başlıyor. Her sorunun sonunda, kocasının yüz ifadesi değişiyor.
Yarışmanın ana fikri, sanki çifti birbirinden ayırmak. Hani öyle bir noktaya geliniyor ki, koca tazminat davası açsa, karısının yarışmadan aldığı parada elinden gidecek.
Bahsettiğim yarışma, şimdilik Türkiye’de yayınlanmıyor. Önce, bu tür ilginç programların beşiği diğebileceğimiz ABD’de yayınlanmaya başlamış. Onların seviyesine kadar inebildiğimizde, buralara da gelecektir sanırız.
Haklısınız. Zaten üzerinde durmak istediğim noktalardan biri de bu: Artık evlilikler, yalanların üzerine bina ediliyor. Haliyle boşanma oranları da, buna paralel olarak artıyor.
Sadece evlilikler mi? Neredeyse bütün ilişkiler yalanlar üzerine kurulu, bütün mimikler suni…
Yalan söylemenin artık bir yetenek olduğu şu günlerde, bu tür programlar aslında ne kadar da yalanlara sarıldığımızın delili niteliğinde. Yabancı ülkelerde “Yalan söylediğim nasıl anlaşılmaz?” konulu seminerler düzenlene dursun, yalan, en son girmesi gereken yere şimdiden girmiş bile: Aile.
Aynı yastığa baş, aynı sofraya aş koyan insanların birbirlerine yalan söylemeleri ne kadar acı, değil mi?
Aslında bunun önlemenin çok kolay ve bir o kadar da köklü bir yolu var:
Aile bağlarını kuvvetlendirmek.
Devletin aile yaşamını desteklemesi; radyoların, televizyonların, gazetelerin, hatta bizzat insanların her hareketlerinde aile bağlarını zedelemekten kaçınmaya dikkat etmesi gerekiyor.
Bir insan, çevresindeki aileler için ne yapabilir?
Çok şey…
Bir anlık kızgınlıkla kendi yanında söylenen sözleri, konuşan kişinin hayat arkadaşına “yetiştirmeyebilir” mesela.
Bunun yerine; her ailenin zaman zaman sıkıntıya düşebileceğini, bunların geçici olduğunu, öfkeyle hareket etmemek gerektiğini anlatabilir.
Dinimizde, yalan söylenmesine izin verilen çok az yer vardır ki, bunlardan biri, “Karı-kocanın arasını bulmak için” yalan söylemektir.
Bu düsturla yoğurulan Osmanlı Devleti’ndeki sarsılmaz aile yaşantısı, hâlâ batılı devletlerin araştırma konularından birini oluşturuyor.
Neleri unuttuğumuzun farkında mısınız?
Yukarıda bahsettiğimiz yarışmacıya dönelim.
Aslında her şey istediği şekilde gidiyor. Sorulara doğru cevap veriyor, kocasının ona karşı olan tüm güvenini sıfırlıyor, ancak para kazanıyor. Amacı da bu değil miydi zaten.
Bir noktada o kadar ileriye gidiliyor ki, yarışmacının eski sevgilisi geliyor ve onunla kocası arasında seçim yapması gerekse kimi seçeceği soruluyor. Yarışmacının verdiği cevap, eski sevgilisini seçeceği yönünde ve doğruyu söylediği anlaşılıyor.
Kocası büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor tabi ki.
Son soru ilginç ama bir o kadar da nokta atışı bir soru:
“Sizce iyi bir insan mısınız?”
Sizin de benim gibi düşündüğünüzü tahmin ediyorum. Ama yarışmacı bizimle aynı fikirde değil. Hiç tereddütsüz cevap veriyor:
“Evet…”
Gözünde para kazanmanın hırsı görülebiliyor lakin kendisi bile yalan söylediğinin farkında.
Yalan makinesi, yanlış söylediğini gösteriyor.
Nihayetinde hem kocasından, hem de parasından oluyor.
Eşine bile saygı ve sevgi beslemeyen, eşine karşı bile dürüst davranmayan ve bunu bir yarışma programında para karşılığı ispatlamaktan çekinmeyen bir insan, dünyanın parasını kazansa ne çıkar?
Çokları olur sanıyor, ama parayla saadet olmuyor ki…
Saadet, bir gecekondunun tek göz odasında, aynı yastığa bir ömür baş koyan “delikanlı” iki insanın hissettikleri şeye deniyor çünkü.
Parayla saadet olur sananlarsa, üçüncü sınıf ilişkilerden ötesine geçemiyor; yaşlanıp elden ayaktan düştüklerinde, nerede hata yaptıklarını aramaya başlıyorlar.
Bize de yüksek sesle söylemek düşüyor:
“Vaktiyle aklınız neredeydi?”
Sizi gerçekten tebrik ediyorum.Aile tanımlamanız ve toplumdaki yanlışlıkları eleştiriniz çok yerinde.Saadete kavuşmanızı dilerim