Tunus -1
Telefon çalıyordu. Uykumdan zar zor uyanıp mahmur mahmur elimi telefona götürdüm:
– Buyrun?
Karşımda Mithat Bey var. Bu dostum zamanının çoğunu, işi icabı, ülkeler arası seyahatlerle geçirir. O zaman, 1995’ten bahsediyorum, iş alanını yeni değiştirmişti ve ülkeler arası seyahat onun için de yeni bir kavramdı.
– Benimle gelir misin?
Mithat Bey bu. Şakaya gelmez! Söyleyeceği neyse, yokuşa sürmeden söyleyiverir. Uyku sersemliği hala üzerimde, “Nereye?” diyebildim zoraki. Beklediğim cevap şehir içi bir yer veya 2-3 saatlik bir şehirler arası yolculuk.
“Tunus’a” deyiverdi.
Hayda! Tunus nerde, ben nerdeyim? Dünya haritasını gözümün önüne getirmeye çalıştım ama Tunus’un Kuzey Afrika’da bulunduğunu hatırlayabildim sadece, puslu kafayla.
– Nerden çıktı bu Tunus işi, şaka mı?
“Ne şakası be dostum?” diyerek keyifli keyifli gerindi. “Geçenlerde bahsetmiştim ya, şirket beni yurtdışına göndermek istiyor. Tunus’lu bir firmayla görüşeceğim. İngilizcem mükemmel ama Arapça yok bende. Anlarsın ya ticari işi, adamların kalbini fethetmek lazım. Hem bana yardımcı olursun, hem de gezmiş oluruz. Fena mı?”
Uykum açıldı sonunda. İşin şakaya gelir yanı yoktu demek ki. Fena değil elbette, ama…
“İyi de” dedim. “Benim vize yok!”
“Hemen çıkmıyoruz” dedi. “Senin vize işlemlerini de ben halledeceğim. 15 günümüz var.”
Yazın hemen başları. İstediğim an, yıllık iznimi kullanabileceğimi biliyorum. İşin kötüsü, o da biliyor.
– Ne diyorsun?
“Ne diyeyim?” dedim. “Seni mi kıracağım.”
Keyifli keyifli güldü, teşekkür etti. Tam telefonu kapatacaktım ki, yeniden sesini duydum:
– Baksana!
– Buyur?
– Kendi masraflarını kendin karşılayacaksın ha!
Ah be uyanık kardeşim. Tanımaz mıyım seni? “Biliyorum” dedim sadece.
Tekrar yatağa uzandım ama uyuyabildim mi? Ne gezer! Seyahat heyecanı aklıma yerleşti bir kere! Ah Mithat ah!
– Devam edecek…
Coooook güzel