Ziyaretçiyi Tanımak – 2: Arama Motoru (SEO)
Önceki yazımızda, web sitesi yayıncıları ile okuyucular arasındaki ilişkiyi, ekonominin temel kurallarından arz-talep dengesiyle açıklamaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise, sitelerimizin “olmazsa olmazları” arama motoru ziyaretçilerinden bahsedeceğiz.
İçerik üretiyoruz. Siteniz hangi alana yönelmiş olursa olsun, okuyucuya neler vermeyi amaçlıyor olursanız olun; yaptığımız iş, içerik üretmek. Başka bir şey değil. Bu sebeple hiç bir zaman kendi sitenizi, meşhur bir markanın, yahut önemli bir kişinin web sitesi ile karıştırmamalısınız.
Onlar içerik üretmiyor, reklamlarını yapıyorlar. Bir nevi, girdikleri bir plazaya kartvizitlerini bırakıyorlar. Beklentileri belli, yapacakları harcama belli. Üstelik hemen hemen elde edecekleri başarı da belli. Altı üstü, ne kadar tanınıyorlarsa o kadar hit alacaklar. Google’da üst sıralara çıkmak için özel çabalar harcamaları gerekmiyor.
Bir kısmı, işi biraz daha büyütüp, kendi sayfaları üzerinden ürününün satışını da gerçekleştiriyor. Fakat internetten ciddi anlamda gelir elde ettiği için, giderini de yüksek tutabiliyor, önemli sitelere aylarca reklam veriyor. Bu sayede sitesinin ziyaretçi sayısını hızla arttırıyor. İcabında hediyeli anketler düzenliyor, ziyaretçisinin nabzını tutuyor.
Fakat, tekrar edelim, içerik üretmiyor. Siteye gelen ziyaretçi, bu sitedeki içeriği merak ettiği için değil, markayı veya kişiyi merak ettiği için geliyor.
Bizim durumumuz ise farklı. Bir kere, internette ciddi bir yarışın içerisindeyiz. Arama motorlarında üst sıralara çıkmak için türlü cambazlıklar yapıyoruz. Çünkü bizim gibi binlerce site var. Biz cambazlık yapmasak da, rakiplerimiz yapıyor, bunun matah bir şey olduğunu da sağda solda fısıldıyorlar. SEO dediniz mi herkes susuyor, ağzınızın içine bakıyor. Belki bilmedikleri bir şeyi söylersiniz diye. SEO’cular ise, sözü “doğru anahtar kelimeler”le açıp, “pagerank” ile bitiriyorlar. Farklı yüzler, aynı sözler… İlk başlarda neyse de, bir yerden sonra, insanı sıkıyor.
Üstelik bahsedilen düzenlemeler, sitenizin ciddi kalite kaybına uğramasına sebep olabiliyor, haliyle SEO’nun mantığına da uymuyorlar. Aynı kelimeleri sayfanızın orasına burasına yazarak, farklı sitelerden backlink alarak Google’da üst sıralara çıkmaya çalışırken; birileri sırtınıza dokunuyor:
“Pardon ama, ya arama motorları arama kriterlerini değiştirirlerse?”
Öyle ya, arama motorları arama mantıklarında değişikliğe gittiklerinde, sayfalarınız ne işe yarayacak? Kimi site sahibi bu noktada geri dönüp içeriğini üretmeye devam ediyor, kimisi ise yoluna devam edip, ekstra ziyaretçi topluyor. Cambazlık yapanlar, cambazlıktan vazgeçenlerle dalga geçiyorlar. Bu kısır döngü devam ediyor.
Halbuki, sizi uyaranlar, doğruyu söylüyorlar. Kişisel sitenize daha çok ziyaretçi gelsin diye, başka sitelerden bağlantılar satın almak fevkalade (hadi biraz yumuşatalım, oldukça) anlamsız. Çünkü Google arada bir Pagerank güncelleştirmelerinde eleği iyiden iyiye sallıyor, 2-3 puan artacak denen siteler, bir kaç puan aşağıya düşüyorlar. Olan bizim ziyaretçi bekleyen, bu uğurda umut simsarlarına para kaptıran yayıncımıza oluyor.
Peki bu yayıncımız nerede hata yapıyor? SEO kurallarını uygulaması mı mantıksız? Yoksa sitesine daha fazla ziyaretçi gelmesi için çalışması mı?
İkisi de değil. SEO kuralları, normal şartlar altında, sitenizin çapraz tarayıcı uyumlu olması gibi bazı avantajları da beraberlerinde getiriyorlar. Bu sebeple web sitesinin tasarımından kodlanmasına her alanda, akılda tutulmaları gerekiyor. Burada sıklıkla yapılan, yukarıda bahsettiğimiz hatalar. SEO, sitenizin yağı, tuzu olabilir ama, dopingi değil. SEO kurallarına uyduğunuz için ziyaretçi sayınız zirveye ulaşmayacak, yalnızca potansiyel ziyaretçilerinize daha kolay ulaşmanız sağlanacak.
Arama Motoru Ziyaretçisi
Bu kavramın ortaya çıkışı, internetin ortaya çıkışı kadar eski neredeyse. İnternet, farklı farklı kaynaklardan, farklı farklı bilgiler içeren bir mecra olduğu için; bu mecrada aradığına kolay ulaşmak isteyen ziyaretçiler, çareyi arama motorlarına (Yahut webin ilk zamanlarında web dizinlerine) sığınmakta buldular.
Arama motoru ziyaretçilerini, zapping yapan TV izleyicilerine benzetebiliriz: Ne izlemek istediklerini bilen, ama onu ararken çok da seçici olmayan insanlar. Empati kurun; bir konuda arama yaptığınızda, arama sonuçlarında dolaşırken, açılan bir sayfada en fazla kaç saniye duruyorsunuz?
15 saniye, 20 saniye? Belki bu kadar bile değil. Çünkü elinizde, binlerce adresten oluşan bir liste var. Sonucun doğru olmadığını düşünürseniz, hemen bir sonrakine geçersiniz.
İşte yayıncı olarak kendimize sormamız gereken birinci nokta bu. Sitemize X aramasıyla gelen bir ziyaretçi, memnun kalacağı bir içerik bulabiliyor mu? Bulabiliyorsa, doğru yoldayız demektir. Google listesinde kaçıncı sırada yer aldığınızın artık önemi yok!
“Haydaa!” dediğinizi duyar gibiyim. “Hani biz ziyaretçi kazanacaktık?”
Evet efendim, amacımız ziyaretçi kazanmak, hit kazanmak değil. Eğer amacımız o olsaydı, Google’dan gelecek ziyaretçileri beklemez, bir online hit gönderme sitesine üye olur, gelen şişirme hitlerle mesut olurduk.
Böyle yapmıyoruz, çünkü sayfamıza bir gelen, bir daha gelsin istiyoruz. Bunun yolu da, hiç kusura bakmayın, iyi içerik üretmekten geçiyor.
Ziyaretçiyi mest edecek içerik
Peki içeriğimiz nasıl olmalı? Yahut bundan önce, bir ziyaretçinin sitemizde kalmasını, en azından geldiği yazıyı okumasını nasıl sağlayacağız? İki noktayı çok güçlü tutarak: Başlık ve ilk cümlelerimiz. Yazımızın başlığı, içeriğimizi tam olarak açıklayabilir mahiyette olmalı ki, gelen ziyaretçiler doğru yerde olup olmadıklarını hemen anlayabilsinler.
2. önemli kısımsa, ilk cümlelerimiz. Okuyucunun yazımızın devamını okumasını sağlayabilecek kadar etkileyici cümleler kurabilmiş miyiz? İlk cümlelerinize bakan bir ziyaretçi, devam etmek istiyor mu?
Bunu başarmanın bir yolu, açık ve net bir biçimde yazıda nelerden bahsedeceğinizi ilk cümlelerinizde anlatmanızdır. İkinci ve daha başarılı sayılabilecek yöntemse, içeriğin dikkat çekici bir yerinden giriş yapıp, daha sonra başa dönerek okuyucunun farkına bile varmadan konunun içine girmesinin sağlanmasıdır.
Bu modern yöntem, uygulama açısından yazara çeşitli zorluklar getirse de, klasik giriş-gelişme-sonuç yazılarından daha etkileyici olduğu için, okuyucuya keyif verir.
2 noktayı da güçlü tutmuşsak, arama motorlarından gelen ziyaretçiler için gönlümüz rahat olabilir. “Başlığa ‘Tutankhamon’un laneti’ yazıp, geçen yılın derbi maçını anlatanlar; arama motorlarında birinci sırada çıkıyor ama!” diyenleriniz olabilir. Üzgünüm ama onların birinci sırada çıkması, yalnızca arama motorlarının problemi, sizin değil! Bu konuda bir şeyler yapması gereken kişiler de sizler değilsiniz, o arama motorlarının ziyaretçileri.
Gönlünüzü ferahlatabilecek bir empati daha kuralım. “Tutankhamon’un Laneti” diye bir arama yaptınız. Elbette arama sonuçlarının birinci sırasındaki bağlantıya tıkladınız. Olacak bu ya, web sitesi; yüksek pagerank’i, yahut doğru SEO (!) çalışması sebebiyle 1. sırada yer alan bir uyanıkmış. Derbi maçını anlatmış, hatta “Hehhe kandırdım sizi” yazmış!
Ne yaparsınız?
Hemen geri döner, ikinci sıradaki bağlantıya tıklarsınız. Bir daha da o siteden bir bağlantıyla karşılaştığınızda, “Üçkağıtçılık yapılıyor olabilir” diye düşünerek tıklamazsınız.
Sitenin sahibi “Bak bu yazıma günde 1000 kişi geliyor!” diye birkaç ay sevinir en fazla. Daha sonra birden arama sonuçlarında 2. sayfaya düşer, sonra tamamen silinir gider. Okuyucuya verdiği güvensizlik de yanında kâr (!) kalır.
Şimdi tekrar düşünelim, arama motorlarından gelen ziyaretçilerimizden ne bekliyoruz? Bir kere bakıp gitmeleri için yırtınmamız mı mantıklı, sitemize abone olmaları için kaliteli içerik üretmeye çabalamamız mı?
Birincisini doğru kabul edenler, saman alevi gibi parlayıp sönüyor; ikincisini doğru kabul edenler ise her zaman daha başarılı oluyorlar.
Etme, bulma dünyası!
Merhaba, öncelikle bu güzel yazı için size çok teşekkür ederim. Kendimden örnek vererek bu konu hakkında bir şeyler söylemek isterim.
Arama motorlarından gelen ziyaretçinin size hangi kelimeyi aratarak geldiği çok önemli. Ben trafik analizime baktığımda üzerinde en çok durduğum noktalardan biri budur. Şimdiye kadar aldığım sonuçlarda da çoğunlukla yazılarım ile alakalı arama sonuçları ile ziyaretçi geldiğini gördüm. Böylece en azından o insanın blogumu eğer biliyorsa ve ilgileniyorsa RSS okuyucusuna kaydettiği ihtimali doğmuştur. Böylece asıl ziyaretçiyi kazanmış olursunuz. Ayrıca bir blogun ziyaretçi sayısı ile övünmesi için bu şartı sağlaması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa sitenize sırf yanlış arama sonucu 1000 lerce insan girip hemen çıkmış bana ne! O sadece reklam verenlerin ağzının suyunu akıtabilir.
Saygılarımla…