Foxconn’un Hikayesi

Foxconn’un Hikayesi
Elinize bir Nokia 1209 telefonu alın. Bunun plastik kapağını Foxconn döküyor. Hoparlörünü, tuş takımını ve devre levhasının bağlantı elemanını Hon Hai üretiyor. Devre levhası Foxconn’un, TFT LCD ekranı ise Chimei Innolux’ün ellerinden öpüyor. Toplamda telefon parçalarının %70‘i Foxconn’a bağlı şirketlerce üretilmiş oluyor.

Günlük hayatta çoğumuzun kullandığı ve batıda üretildiğini sandığı teknolojik aletlerin gerçek üreticisi. Başında, kendisine “General” denmesini isteyen, 6 milyar dolara sahip bir iş adamı bulunan firma. 2,1 kilometrekarelik duvarlarla çevrili tam teşekkülü bir şehrin sahibi. Toplamda 920.000 (yazıyla dokuz yüz yirmi bin) çalışanı olan büyük bir şirket.

İsmi aklınıza geldi mi? Sanırız gelmemiştir. Çünkü, onu buralarda pek kimse tanımaz. Bahsettiğimiz şirketin ismi, Foxconn; 6 milyar dolarlık bu şirketin “General”inin ismiyse Terry Gou.

Terry Gou’nun bu inanılmaz şirketi, geçtiğimiz aylarda 11 çalışanının ard arda intihar etmesinin ardından batı basınında yoğun eleştirilere maruz kaldı. Krizle mücadele edebilmek isteyen Foxconn, “General”inin “Savaşırken yabancıların oyun kurallarını kullanın” ilkesinden yola çıkarak ABDli Burson-Marsteller isimli halkla ilişkiler şirketiyle anlaştı. Şirket, halkla ilişkiler çalışmalarının bir parçası olarak, Businessweek’e kapılarını açtı.

İsterseniz, dünyanın en büyük elektronik parça üreticisi olan Foxconn’u ve zenginliğiyle, müşterisi olan Apple’ın sahibi Steve Jobs’u da geride bırakan Terry Gou’yu, biraz yakından tanıyalım:

Sıcak bir Ağustos günü, Foxconn’un 300,000 çalışanının, yatıp kalkıp iPhone, Sony PlayStation ve Dell bilgisayarlar ürettiği Longhua fabrika kampüsünde işçiler kutlama yapıyorlardı.

Kutlama yapmak, Foxconn için alışılmış bir durum değildi. Ancak 20 büyük fabrikada toplamda 920.000 çalışanı olan devasa şirket, arka arkaya gelen işçi ölümleri üzerine, işçilerin bir arada çalışma hislerini kuvvetlendirmek ve morallerini arttırmak için bir kutlama düzenlemişti.

Buna mecbur kalmışlardı, çünkü 5 ay içinde 11 çalışanın, çoğunlukla yatakhanelerinin camlarından atlayarak intihar etmesi, merkezi Taipei’de olan ve aslında pek de tanınmayan şirketin 59 yaşındaki sahibi Terry Gou’yu basının ve müşterilerinin hedefi haline getirmişti.

Buna alışık değillerdi.

İntiharlar, dünya genelinin Foxconn’u, işçilerine makineler gibi davranan, iPhone gibi aletlerin inanılmaz düşük fiyatlara mal edilebilmesi için çoğunluğu 18-25 yaşları arasında olan yüz binlerce insanı toplayıp, düşük ücretlerle ve yüksek mesai saatleriyle çalıştıran bir endüstri canavarı olarak tanımasına yol açmıştı.

Batı dünyasındaki müşteriler için, ölen insanlar, elektronik oyuncakların gerçek maliyetlerinin yeniden düşünülmesi için bir fırsattı.

Dünya genelindeki görüntüsünde önem veren ve Foxconn ile sıkı ticari ilişkiler içinde olan IBM, Cisco, Microsoft, Nokia, Sony, Hewlett-Packard ve Apple içinse, bu intiharlar yüzleşilmesi gereken yoğun bir baskı ve halkla ilişkiler kabusu olarak görülebilirdi.

Foxconn büyüklüğünde bir şirket, böyle bir krizle çok daha çabuk ve etkili bir biçimde ilgilenemeliydi. Ancak, daha önce de söylediğimiz gibi, Foxconn, konuşulmaya pek alışık değildi ve bu intiharları başlarda çok da önemsemedi. Krize cevabı geciktirmesi, olayların daha da sıkıntılı bir boyut kazanmasına sebep oldu.

Gou, başlangıçta intiharları çok da önemsemediğini şu cümlelerle anlatıyordu: “İlki, ikincisi ve üçüncüsü… Bunları birer problem olarak görmedim. Burada (Longhua) yaklaşık 800,000 çalışanımız ve 2,1 kilometrekarelik bir kampüsümüz var. Şu anda kendimi sorumlu hissediyorum. Ama o dönemde, olanların sorumluluğunu üstlenmem gerektiğini düşünmedim.  Mart ayındaki 5. İntihardan sonra ise, farklı bir şey yapmaya karar verdim.”

Gerçekten de, Mayıs sonunda yaşanan 5. intihar vakasına kadar Foxconn kriz yönetim durumuna geçmemişti. Ancak bu tarihten sonra, atlayanları yakalayabilmek için toplam 3 milyon metrekarelik sarı tel örgülerle binalarının çevresini örmeyi ve 100 işçiden oluşan ve 24 saat çalışan destek hattını kurmayı akıl edebildi. İşçilerin maaşı da %30 oranında arttırılarak 1,200 reminbi’ye (yaklaşık 270 TL) çıkarıldı. Firma, 35 yıllık geçmişinde yapmadığı bir şeyi yaparak ABDli bir halkla ilişkiler şirketiyle (Burson-Marsteller) de anlaştı. Batı basınındaki imajlarını böyle düzeltmeyi umuyorlardı.

Burson-Marsteller, oyunu kitabına göre oynamasını biliyordu. Bloomberg Businessweek‘e şirketin kapılarını açtı, fabrikayı, yatakhaneleri ve intihar yardım hattı çalışanlarını dergiye gösterdi. Bununla da yetinmeyerek Terry Gou’yla özel bir görüşme yapmalarına da imkan sağladı.

Loghua’da

Yaklaşık olarak 3 saat süren görüşmede, Terry Gou ile iş dünyasındaki hemen her konuda konuşuldu.

İşletme eğitimini gereksiz buluyor ve bunu “Yüzmeyi, kitabını okuyarak öğrenemezsiniz” cümleleriyle açıklıyordu.

Steve Jobs ile ilgili “Kartvizitini vermesi için onu zorladım” diyor, New Yorklu bankacılarla “Hudson Nehri’ni görünce kendilerini dünyanın kralı sanmışlar” diyerek alay ediyordu.

Görüşmeler, Longhua kampüsünde gerçekleşti. İşçi gücünü daha verimli kullanmak için Gou, yiyecek, sağlık ve barınma ihtiyaçlarını, iş yerinde karşılaması gerektiğini fark etmişti. Böylece maliyetleri çok azalacak ve rakiplerinin kendisiyle yarışabilmeleri neredeyse imkansız bir hal alacaktı.

Öyle de yaptı. Kafeteryadaki yemeklerde kullanılacak yumurtalar, kampüste yetiştirilen tavuklardan toplanıyor, işçilerin kullanacağı aletleri 2000 kişilik bir takım tarafındna üretiliyordu. Girişi bir hapishaneyi andıran kampüste, fast food dükkanları, ATMler, Olimpik yüzme havuzları, servis duyurularının yapıldığı LED ekranları ve kitapçıların bulunduğu monoton bir şehir yer alıyordu.

Kitapçılarda, Gou’nun biyografi kitapları ön plandaydı. Gou bu kitaplarında, enteresan ilkelerine de bolca yer vermişti: “Çalışmak da bir çeşit eğlencedir”, “Zorlu bir çevre, iyi bir şeydir”, “1000 kişilik bir ordu kolay bulunur ama bir general bulmak zordur.”

Teknolojik aletlerinizi üreten adam - 3

Son cümlesinde kendisinden bahsettiğini anlamak zor değildi, çünkü kendisine “Patron” değil, “General” diye hitap edilmesini istediğini herkes biliyordu. 920.000 kişilik çalışan ordusuyla, dünyanın en nüfuzlu generallerinden biri sayılabilirdi herhalde. Forbes’e göre yaklaşık 6 milyar dolarlık servete sahip olan “General”, Tayvan’ın en zengini ve Çin’in en büyük ihracatçısıydı. Ancak, serveti ile ilgili konuşmaktan kaçınıyor ve şöyle söylüyordu:

“Paranın hesabını tutmuyorum. Servetimi hesap eden bir çalışanım var. Her yıl bana bir kağıt parçası uzatır ve ‘İşte servetin bu kadar’ der. Ama benim için servetimin miktarının bir önemi yok. Umurumda değil. Şu anda para için değil, işçilerim için çalışıyorum.”

Gou (Gvo şeklinde okunur) bugün başında bulunduğu şirketi, annesinden aldığı 7500 dolarlık borçla kurmuştu. İlk bürosunu 1974’te kiraladığı bir barakada kuran Gou, 23 yaşına geldiğinde 3 yıl mesleki eğitim aldı ve askerlik görevini tamamladı. Daha sonra 2 yıl nakliye işinde tezgahtar olarak çalıştı. Burada çalışırken Tayvan’ın ihracatında patlama yaşandığını fark etti ve kağıt taşımak yerine oyuna dahil olması gerektiğini düşündü. Annesinden aldığı borçla birkaç plastik kalıp makinesi aldı ve siyah-beyaz televizyonlar için kanal değiştirme düğmeleri üretmeye başladı. İlk müşterisi Chicagolu Admiral TV’ydi. Kısa süre sonra, RCA, Zenith ve Philips için de parça üretmeye başladı.

Gou’nun ilk sıçrayışı, 1980’de Atari’ye parça üretmeye başlamasıyla gerçekleşti. Atari satışları patladığında, Hon Hai, Atari’nin Tayvan’daki fabrikasında ürettiği günlük 15,000 oyun konsoluna bağlantı elemanı üretiyordu.

Ancak Gou, basit parçalar üreten bir firma olarak kalmak istemedi ve şirketinin geliştirdiği teknolojilerin patentlerini almayı ihmal etmeden, yeni alanlara doğru genişlemeyi sürdürdü.

80lerin başında ABD’ye daha çok yayılmayı düşünen Gou, bu ülkeye 11 ay sürecek bir iş gezisi düzenledi. Bu dönemde, çoğunlukla önceden haber vermeden, kapı kapı dolaşan bir pazarlamacı gibi 32 eyalette bir çok firmayı ziyaret eden Gou, harcamalarını azaltmak için kiraladığı arabanın arka koltuğunda uyumayı tercih etti.

IBM firmasını ziyareti sırasına, firma yakınlarındaki bir motelde kalan Gou, 3 gün boyunca ortalıkta gezindikten sonra, bağlantı elemanları için kesin sipariş alarak IBM’den ayrılmıştı.

Tayvan işçi piyasasında rekabetin kızıştığı ve ücretleri arttığı 80’ler boyunca, üreticiler Malezya, Filipinler ve Tayland’a doğru yer değiştirdiler. Çin, yakın bir ülke olmasına ve sınırsız sayıda ucuz işçi kaynağı bulundurmasına rağmen, çok az şirket bu piyasaya girmeye cesaret edebiliyordu. Altyapı oldukça yetersizdi ve hükumetten korkuyorlardı.

Gou, diğerlerinden farklı bir şey yaptı ve Çin’in Shenzhen şehrinin Hong Kong sınırındaki varoşlarında bir dükkan açtı. 1996 yılına gelindiğinde, Gou, Çin’in üretim piyasasının tercih yeri olacağından artık emindi. Longhua’da büyük fabrikalar yapmaya başladı.

Gou’nun ticaret stratejisinin bir benzerini, daha önce batı dünyası görmüştü. Batı dünyasından çıkan o isim, Henry Ford’du. Henry Ford, dikey entegrasyonun, kendi materyallerini kendisi üretmenin ve maksimum verim elde edebilecek şekilde montaj hattını düzenlemenin önemini kavramıştı. Ford’un hayalini kurduğu şirket, o kadar büyük olacaktı ki, bütün bir Amerikan eyaletinin nüfusunu çalıştırmaya yetecekti.

Ford’un Michigan’ı vardı belki, ama Gou’nun da Shenzen’i vardı.

Göz açıp kapayıncaya kadar geçen zamanda, Foxconn; IBM, HP ve Apple gibi şirketler için ana bilgisayar parçaları üretmeye başlamıştı.

Teknolojik aletlerinizi üreten adam

Gözler Foxconn’a çeviriliyor

Şirketin bu hızlı yükselişi, her nedense Batı dünyasının gözünden kaçmıştı. Haziran 2006’ya kadar, Batı medyasında Foxconn hakkında neredeyse hiç haber yayınlanmadı.

Ancak bu tarihte  London Daily Mail’de yayınlanan bir makale, gözlerin Foxconn’a çevrilmesine sebep oldu. Makalede, Foxconn’un Longhua’daki iPod fabrikasında 30000 işçinin çok zor koşullarda çalıştırıldığından bahsediliyordu.

Ortalık toz duman oldu. Herkes birbirini suçlarken, Apple, fabrikaya bir ekip gönderip, işçilerin durumunu yakından incelemek durumunda kaldı. Ekibin raporu, fabrikanın çalışma koşullarının gerçekten zor olduğunu gösteriyordu: İşçiler normal mesai saatlerinden fazla çalışıyor, maaş konusunda sıkıntılar yaşıyor ve üç katlı ranzalarda yatıyorlardı.

Raporun ardından Foxconn, eleştirildiği konularda düzenlemeler yaptı.

Apple, Foxconn’u sıkıştırmıştı sıkıştırmasına ama; aslında Steve Jobs, o tarihlerde Hon Hai ile arasını bozabilecek durumda değildi. Zira Apple’ın bir yıl sonra piyasaya süreceği yeni ürünü iPhone’lar burada üretilmeye başlanmıştı bile.

Kriz geride kaldığında Gou, kendine yeni bir hedef belirledi ve daha önce parçalar ürettiği dizüstü bilgisayar firmalarına rakip olarak ortaya çıktı. Kısa sürede bu piyasada da hatırı sayılır bir pay elde etmeyi başardı.

Foxconn’un hızlı yükselişinin belki de en önemli sebebi, iş yaptığı firmalar için büyük yatırımlar yapmayı göze almasıydı. Hewlett-Packard için yılda 30 milyon makine üretecek bir fabrika için 1 milyar doları gözden çıkaran firma; iPhone 4’ün yenilikçi demir çerçevesinin sadece prototiplerin üretiminde kullanılan düşük hızlı bir makineyle üretilebileceğini fark ettiğinde, çoğu firmada sadece 1 tane bulunan bu makinelerden 1000 adet almaktan çekinmemişti.

İşçiler ne düşünüyor?

İşçiler, en kısa sürede ihtiyaçları olan parayı kazanabilmek amacıyla Foxconn’da çalıştıklarını söylüyorlar. Bazıları, her gün ürettikleri o göz kamaştırıcı teknolojik aletleri satın alabilmek istiyor. Bazısı ise girişimcilik yapmak istediğinden bahsediyor.

19 yaşındaki fabrika çalışanı Li Caihe, günde 12 saatini Nokia N90’lara 9 parça takarak geçiriyor. “Çok fazla konsantre olmak gerekiyor. İlk başlarda oldukça stresli oluyor” diyor. “Danışmana gidebileceğimi biliyorum, ama bunun bir işe yarayacağını zannetmiyorum. Duruma ayak uydurabilecek bir yapım var. Ailemle konuşurken, mutluymuşum gibi davranmaya çalışıyorum. Sıkıntılarımdan bahsetmiyorum” diye ekliyor.

Teknolojik aletlerinizi üreten adam - 4

Gou ne yapıyor?

Hayatını para kazanmaya adamış gibi görünen bu adam, günlerini nasıl geçiriyor dersiniz? Taipei ve Çin’deki ofislerinde vakit geçiren Gou, Longhua’daki ofisinin arkasındaki odada yaşıyor. Günde 16 saat çalıştığını ve 3 öğününü de masasında yediğini söylüyor.

“Hiçbir zaman başarılı olduğumu düşünmedim” diyor.

“Başarılıysam, emekli olmalıyım. Emekli olmamışsam, bu hâlâ sıkı çalışmak ve şirketi devam ettirmek zorunda olduğumu gösterir.”

Gou’nun şimdiki planı dünyaya yayılmak. Şimdiden ABD’de Houston’da 1000 işçinin çalıştığı bir merkezi var. 5 yıl içinde tam otomatik bir fabrika kurabileceklerini düşünüyor.

Ancak Batı dünyasında şirket büyütmenin, Çin’de büyümekten çok daha zor olacağını da kabul ediyor:

“Amerika’da çok fazla avukat olması beni korkutuyor. Her gün, bana dava açan insanlara vaktimi harcamak istemiyorum.” diye ekliyor.

Yeni dünya, Gou’yu ve şirketlerini oldukça zorlayacak gibi görünüyor.

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

Sevebilirsin...

1 Yanıt

  1. Eda Bahadır dedi ki:

    Her başarı hikayesinin ardında korkunç bir gerçek ve aynı derecede korkunç olan birtakım fedakarlıklar vardır.

    Kendi için bile başarı doyumuna ulaşamamış bir adamın işçilerinin başarılı olduğunu düşünmesi beklenir mi? Kaldı ki işçileri köle gibi çalıştıran kibirin insan haline bürünmüş şekline başarılı demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Birşeylere mantık çevresinde bakacaksak şayet insanlığımızdan bir parça yitiririz;MERHAMET..
    Zerre merhameti olmayan, menfaatleri için kendini -miş gibi gösteren ve ölmeyecekmiş gibi yaşayan insanın oturduğu yerden para kazanan insanlardan farkı olmamalı…

    Minimalizm’i özümsemek için güzel sebeplerimiz varmış aslında;

    Fakirlik, yoksunluk, eksiklik değildir minimalizm; aksine bilinçli bir tercihtir; zor olanı seçmektir, azla çok yapmaktır. (Ludwig Mies van der Rohe)