Stratejist falan hikaye!

Şu köpeklerin birbirleriyle iletişimleri hep ilgimi çekmiştir.

Yaz mevsimi ya –Hatta sonlarına da yaklaştık.- iş-güç azalınca, sıcakların da etkisiyle insanın uyuyası gelmiyor. Bir saat oluyor, biliyorsunuz ki yatsanız uyuyacaksınız; yine de kafanızı yastığa koyamıyorsunuz. Yerine göre terasta, yerine göre balkonda sürüyor bu amaçsız ve sonunun nasıl biteceği meçhul bekleyiş. Şahsen ben, ya göz kapaklarımın isyan edip bütün çabalarıma rağmen kapandığı bir saatte, sendeleye sendeleye yatağımın yolunu buluyor, veya ona da güç yetiremeyip bulunduğum yere çöküp kalıyorum.

İşte henüz göz kapaklarımın hakimiyetini kaptırmadığım saatlerde, balkondan etrafı seyrediyor, bozuk şehirleşmeye bakıp bakıp söyleniyorum. Sokakta kimseler kalmamış, uzaklardan 1-2 araba geçiyor arada bir. Gündüz olsa sesleri duyulacak gibi değil, ama geceleri gürültü kirliliği “hafiflemiş” olduğundan duyuluyor. Sonra yüzümde serin bir meltem dolanıyor. Böyle romantik bir şekilde devam etmesini beklediğim gecem, tam yerlerini henüz tespit edemediğim köpeklerin canhıraç feryatlarıyla mahvoluyor. Hani “Domates, biber, patlıcan!” meselesi. Yahut “Romantizme incir ağacı.” her neyse…

Artık ortada ne romantizm kalmış, ne hayal dünyası; bu hayvanların niye havlayıp durduklarını anlamaya çalışıyorum. Bir kere bireysellikten hoşlanmıyorlar, takım çalışması yapıyorlar. Önce biri havlıyor, sonra diğeri. Böylece bütün köpekler bilgi alışverişine katılıyorlar. Anlıyorum ki bu hayvanlar boş yere havlaşmıyor, düpedüz muhabbet ediyorlar.

Mesela karşıdaki fabrikanın yöneticileri, 2 sokak ötedeki rakip firmanın satış stratejilerini biliyor mu dersiniz? Ne gezer!.. Halbuki her sabah geçerken orasını burası mıncıklayıp “köpekten korkmayan karizmatik iş adamı” imajı oluşturmaya çalışan çok sayın yöneticiler, bir stratejiste danışmak yerine kapıda bekleyen köpeklerine danışsalardı; akıllı hayvan onlara civardaki diğer fabrikaların hangi yöntemleri uyguladıklarını ve hangisinin en çok başarıyı elde ettiğini söyleyiverirdi. Bununla da kalmaz, “Rakip şirkette maaşlar ne kadar?“, “Müdürleri sabah kaçta gelip, akşam kaçta gidiyor.“, “Günde kaç kamyon mal satıyorlar?” gibi sorularına da gerçeğine çok yakın cevaplar alabilirlerdi.

Peki bu nasıl oluyor? Efendim şirketlerin ıcığını cıcığını en iyi kim bilir? Müdürler mi? I-ıh… Doğru cevap güvenlik memurları olacaktı. Bu zevatın kimisi dedikodu işini öyle iyi yapar ki, “A bandından çıkan ilk partideki malların neden hatalı olduğu“ndan tutun, müdürün o andaki vücut sıcaklığına kadar şirketin her bölümü hakkında bilgi sahibidirler. Onlar kendi aralarında konuşurlarken, uyuklamakta olan fabrika köpeği de bunları dinler, beyninin bir yerine nakşeder. “Beynimin neresine koysam” diye düşünmesine gerek yok, zaten beyninde fazlaca yer de yok. Sonra akşama kadar bekler ve “ratatatam”! Fabrikanın kapandığı, herkesin evlerine çekildiği bir saatte diğer fabrika köpeklerine haber uçurur!

Ben bu noktada diyorum ki, madem bu hayvancıkların böyle geleneksel bir adetleri var, laf taşımayı, dedikodu etmeyi seviyorlar; öyleyse her birine birer cihaz takalım, sessizce havlayarak da birbirleriyle iletişim kurabilsinler. Hem milenyumu 5 geçe teknolojide ne kadar ileride olduğumuzu ispatlayalım ve hem de gece gece huzurumuzu kaçıran havırdaşmalara bir çare bulmuş olalım. Olmaz mı?

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

Sevebilirsin...