Otobüs yolculuğunda akla gelenler
İşim gereği şehirlerarası sık seyahat ediyorum. Gittiğim şehir 1-2 saat mesafede olduğundan, buna ne kadar şehirlerarası denir bilemeyeceğim (Aynı mesafede şehir içi hatlar var neredeyse).
Bu otobüs yolculuklarında bazen aklıma garip garip şeyler geliyor. Uğraşsam da kafamdan atamıyorum. Sanırım özellikle trafiğin sıkıştığı, yolculuk süremin 2 katına çıktığı o hoş (!) dakikalar buna zemin hazırlıyorlar. Aklıma gelenlerin bazılarını yazmak istiyorum. Hani belki daha önce başkaları da düşünmüşlerdir diye:
- Otobüs deyince ilk aklıma gelen karakter, hiç şüphesiz ki otobüs şöförü. O boyutlarda bir aracı idare edebiliyor olmaları hep saygı duymama sebep olmuştur. Hani acaba o yüzden mi “Kaptan” derler diyorum.
- Gerçi bazı otobüs şöförleri kaptan sözünden açık denizde seyrettikleri anlamını çıkarıp, “Araba kayar mı, yandaki otobüse çarpar mıyım?” düşünmeden bodoslama gidiyorlar ama yine de güzel bir söz şu Kaptan.
- Kaptan demişken aklıma geldi: Koltuğundan kalkıp, simit yiyebilmek için otobüsten indiğinde şen şakrak tavırlar sergileyen, vaktin geçtiğini farkedince ağzına yarım simidi tıkıp otobüse seğirten şöför, şöför koltuğuna oturunca aniden ciddileşiyor. Muavini çağırmak için arka kapıda duran telefonu falan arıyor mesela. Halbuki o koltuktan kalksa, “Fiyt! Oğlum çay getir!” diyecek gibi. Kaptan olmak böyle bir şey demek ki.
- Sanırım muavinler bir süre otobüslerde çalıştıktan sonra yavaş yavaş şöförlüğe başlıyorlar. O yüzden ne zaman kaptana çay götüren bir muavin görsem, “Kesin içinden ‘Orada bir gün ben olacağım!’ diye geçiriyordur” diye düşünüyorum.
- Kaptan belli aralıklarla içecek alıyor. Yolculara ise sadece bir sefer su ikram ediliyor. Hatta muavinin efkarlı günüyse o bile yapılmayabiliyor. Eğer yanınızda saatiniz yoksa ve bir şekilde ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorsanız, şöföre giden çayları takip etmeyi deneyin. Çünkü muavin, çay götürme işini belli bir zamana bağlamış. Vakti gelince kalkıp çayı getiriyor. Bazen çay poşetini öyle bir açıyor ki, “Bir sıcak su da ben alabilir miyim?”diyesiniz geliyor.Sonra vereceği cevabı düşünüp vazgeçiyorsunuz.
- 50 yolcu taşıyan bir otobüste, yanınızdakinin kim olduğu, diğer 48 kişinin kim olduğundan daha önemli. Sıkışmanıza, kendisiyle muhabbet etmek zorunda kalmanıza, uyuyamamanıza vs. sebep olabilir.Önünüzde oturanı 3 kişi, diğer çevrenizdekileri ise 2’şer kişi sayabilirsiniz. Çünkü tam önünüzde oturan kişi, canı ne zaman isterse, koltuğun hemen yanındaki kolu sonuna kadar çekip, geriye yaslanabilir.Eğer arkanızdakileri rahatsız etmekten çekiniyorsanız, geçmiş olsun: Sıkıştınız!
- Ön ve arka çaprazınızdakiler, arkanızdaki kişi, yan taraftaki koltuklarda oturanlar bu kadar önemli değil. Yine de zaman zaman kendilerini hissettirebiliyorlar.
-
Eğer yanınıza olur da ünlü biri denk gelirse, tanımamazlıktan gelmeyin. Çok bozuluyorlar. Zaten tanımıyor olsanız bile, yanınıza otururken öyle bir “Evet ben de otobüsle gidiyorum!” havası veriyorlar ki, “Bu galiba buraya ait değil” diyorsunuz. En azından bir gülümseyin.
Hele benim başıma geldiği gibi, simitçi bile yanına kadar gelip “Hürmetler abi!” derse, mahçup olursunuz.
Şimdilik bu kadar.
Yolunuz açık olsun!