Dikkat : Termodinamik Var !
Efendim her şeyden önce merhaba… “Bendeniz Opereysin ailesine yeni dahil oldum, bundan sonra burada buluşacağız” falan falan diye klişe bir giriş düşünmüyorum ancak ilk yazım olması sebebiyle böyle bir şey iyi dururdu herhalde… (Kusura bakmayın biraz heyecan var da)
Neyse, birazdan okuyacaklarınız bazı bünyelerde bulantı çarpıntı türü etkilere sebep olabilir. Ancak bu yazının amacı sizde bu etkiyi uyandırmak değil, bu etkiyi uyandırıcı bilimsel espirilerin ne kadar sosyal şeyler olduğunu göstermektir. (Çok mu iddialı oldu? İsterseniz buna birazdan karar verin)
Başlıkta gördüğünüz şey, termodinamik; halk arasında “dört yıllık” denilen lisans eğitim programlarının makina mühendisliği bölümünde verilen bir derstir. İlk dersimizi hatırlarım: Hocamız, “Arkadaşlar bu dersi verdiğinizde, dünyada aslında zor diye birşey olmadığını öğreneceksiniz” demişti ve ben bu işte bir gariplik var galiba demiştim. Günler geçti aylar geçti ve dönem sonunda bizim guruptan sadece üç kişi bu dersi verdi, yani geçti. Hocanın ne demek isteğini anlamıştım: Oğlum bu dersi ver, sırtın kolay kolay yere gelmez!..
Peki bu kadar zor muydu?..
Ne diyordu bu şey?
Neydi bu termodinamik?
Termodinamik, nam-ı diğer termo, enerjiyi inceleyen bir bilim… Yani şu an sizin bilgisayarınıza bakan gözlerinizin harcadığı enerjiden tutun bir uçağın kalkarken harcadığı enerjiye kadar içinde enerji olan herşey ilgi alanına girer termonun. Bu yüzden hocanın size nerden saldıracağı belli olmaz. Kah tutar benzinli bir motordan sorar, kah tutar evinde içinde yürüyen bir adamın evin içindeki enerjiyi nasıl değiştirdiğinden vurur. Bu yüzden savunmada olduğu kadar orta sahada da etkili olmanız gerekir bu arada gol yollarınız da açık olacak yani her türlü esnek olmak, esnek düşünmek gerekir termo dendi mi.
Çok dedikodusunu yaptık hadi başlayalım.
Malum efsane bir disiplindir termo ve temel kanunları falan vardır… Buyrun size termonun ilk kanunu:
1: Enerji korunur. Birinci kanun bize aslında şunu der. Hayatta herşeyin bir karşılığı var arkadaşım. Koştun mu, yoruldun mu ? Dinleneceksin. Yok öyle sende olmayan enerjiyi kullanmak falan. Dinlen, enerjini topla sonra devam edersin der bize ilk kanun.
Bunu işte bizim hocalar şöyle de der: Bir sistemin iç enerjisindeki artış: sisteme verilen ısı ile, sistemin çevresine uyguladığı iş arasındaki farktır.
Karşılığında aldıkları cevapsa kendilerine ne diyor bu adam diyen 40 çift gözdür orası ayrı. Biz işimize bakalım.
Biraz daha iyi anlamak için şunu bir de makinalar üzerinde anlatalım. Misal: Canımız çay çekti. Ama öyle gelip geçici bir heves bir bardak içseniz dineceksiniz yani bir de su ısıtıcımız var: Suyu ısıtmak üzere koydunuz su ısıtıcıya. Aslında siz farkında olmadan termodinamik bir sistem oluşturdunuz. Bu kadarla kalmadınız. Düğmeyi çevirdiniz ve eşsiz bir güç sistemdeki rezistansa (su ısıtıcısındaki metale) hucüm etti. Bu güç elektrik gücü. Metal ısınıyor ve ısınan metal de suya ısı veriyor…
Derken 5dk sonrası: Afiyetle çayınızı içiyorsunuz. Ne güzel değil mi? “Burada termoyla ilgili ne var?” demeyin, çok şey oldu o su ısıtıcının içinde. Siz termodinamik bir harikaya şahit oldunuz. Gerekli ölçümleri yaparsanız göreceksiniz ki, sizin içtiğiniz çayın sıcaklığı vucudunuza geçti. Üstelik çayın sıcaklığı su ısıtıcısından yani elektrikten geliyor.
Elektrik nerden geliyor? O da barajlardan geliyor.
Peki barajlara nerden geliyor? Barajlarda biriken suların enerjisinden geliyor.
O nasıl oluyor peki? Yağmurlar yağıyor barajlardaki suların enerjisi yağmurların potansiyel enerjisinden geliyor.
Peki o yağmur nasıl yağıyor? Yağmur denizlerdeki suların güneş tarafından buharlaştırılmasıyla oluyor.
Peki güneş nasıl ısıtıyor? Arkadaşlar güneşimizde sadece bir saniyede bin atom bombasından daha büyük patlamalar meydana gelir nükleer reaksiyonlar sayesinde.
İşte böyle sizin çayın hikayesi. Gökten yağıyor bütün enerjiniz, çaktırmayın.
Uzun lafın kısası: Enerji sürekli bir dönüşüm içindedir. Biz faniler onu yaratamıyoruz, yok da edemiyoruz; şekilden şekle sokup ondan faydalanmaya çalışıyor duruyoruz. Çok değer veriyoruz enerjiye. Ona bağımlıyız çünkü. Hatta birileri denizaşırı ülkelerinden kalkıp ülkeleri, yeraltındaki enerjilerini elde etmek adına bombalar yağdırıp o ülkelerin halkını özgürleştirebiliyor.
Yani enerji işi derin iş…
Arkadaşlar tarzımı beğendiyseniz boş bir mesajı 55 25’e…
Yok yok aşağıya fikrinizi yazın.
Espri yapmaya çalışmasan faydalı eserler çıkacak gibi ama sürekli bir kafa açma çabası içinde bulunmak gereksiz… bence… 2555 e mi atıyoduk 🙂
Ben beğendim:) Aslında pek de eğlenceli olmayan,birde zor anlaşılan bir konuyu(bir bölümünü diyelim) hem eğlenceli hem basitleştirilmiş bir şekilde anlatmışsınız. Hocalarda da olmasını temenni ettiğimiz bir özellik:) İlk yazınız hayırlı olsun…
özgür kılınmış ülkeler adına vermiş olduğun bilgilerden dolayı sana teşekkürü bir borç biliyoruz. teşekkürler.
cok derin olan konulari ogrencilerin ilgisini cekecek sekilde betimlemeniz sevindirdi beni……size yazilmis yorumlari da okudum…ilk yorum yazan arkadas noname takma isme sahip kisi biraz daha tutumunu degistirse sevinirim…sizden istedigim ise butur kisilere kulak asmamaniz….kafa acmak gibi terbiyesiz terimler kullanacagina bilgiye ve yorum sekline hayran kalip kalmadigini direk yazsa cok daha iyi olurdu…..
neyse garip insanlara takilmiyayim…basarilar…bravo
Afedersiniz alpay bey ama yapıcı eleştiriler insanın kendini daha da geliştirmesine yol açarak daha faydalı eserler sunmasına yardımcı olur… arkadaşın yazısı gayet hoş ama hatalarını da söylemek gerekir kiii bu hoşluk bir yerde tıkanıp kalmasın… ayrıca bu arkadaşın espirilerinde samimi olmadığı yazının okunurluk düzeyine artı yönde katkı yapmak amaçlı olduğu tarafımdan düşünülmüştür… not:kafa açmak insanın dimağını zorlayacak manasında kullanılmıştır terbiyesizlik olarak algılamak ayrıca bir terbiyesizliktir…
Öncelikle yazı güzel olmuş. Tebrikler.
noname;
“Terbiyesizlik yaptın” demek “terbiyesizlik yapmak” oluyor yani?! Paradoks mu diyorlar buna mantıkta? Bilerek kullandıysan iyi bir örneğini yapmışsın, bilmeden kullandıysan kusura bakma ama anlamsız olmuş.
Ben beğendim. elinize, aklınıza ve gönlünüze sağlık! Devamını bekliyoruz. Kolay gelsin…
Öncelikle yeni yazarımıza devamını beklediğimizi söyliyeyim. Çok başarılı olmuş. Kafa açmayı yılmaz erdoğanın organize işler filminde duymuştum.Sonralarıda onun ailesine ve kendisine gereksiz bir sempati duyan, gecenin bir köründe eğlence diye hükümete yüklenmece programı yapan, ”zeki” bir radyo programcısın ve onun gereksiz dinleyici kitlesinin ağzına pelesenk olmuş şekilde gördüm, tiksindim.Zor bir dersi bizim gibi mühendislikle uzaktan yakından alakası olmamış insanlara rahatça anlatmasını sağlayan cümlelere kafa açmak dediyse ayıp etmiş ”noname”.
Stand-up gibi bir derdimiz yok…
Ben başka bir şeye dikkat çekicem. Sanırım hocaların bu konuyu bu kadar iyi anladığını hatta üstüne bir de internette insanlara anlattığını görselerdi gözleri dolardı 😀
Ayrıca bundan bir önceki yazıda iyi bir yazar olduğundan övgü ile bahsediliyordu. Yazını okuyunca sözlerinde ne kadar haklı olduklarını gördüm.
Teşekkür ederim bu güzel yazı için.
Not: Ben de bir ara Yöneylem Araştırması’nı anlatmıştım Meğer herkesin bir kuyruk acısı varmış 😀
Afedersiniz ama ben derdimi hala anlatamadım yazıya lafım yok bu konu bundan daha güzel anlatılamaz belki… Espirilere takılıp kalmıştım sadece, samimi bulmamıştım… Kafa açmak kelimesi de !!!gereksiz dinleyici kitlesinin!!! dinlediği zeki bir radyo programcısının lügatında gereksiz espiriler yaparak bizi yorma manasında kullanılıyor oradan esinlenmiştim… Bu konuya yapılmış sözlü bir taciz değildi, espiriler içindi… Neyse herşeye rağmen teşekkürler devamını bekliyoruz… Bu arada checka; gereksiz dinleyici kitlesi diye hitap ettiğin kitlenin içinden çıkmışsın gibi bir izlenim uyandırdın… 🙂
Aslında bu mesele çok uzadı. Adımı kullanmasan cevap vermek zorunda kalmazdım. Kullandığım cümlenin anlamının rastgelmeye eşdeğer olduğunu anlayabilirsin. Kaldı ki kendileri de benim programımı salaklar aramasın diyor. Bu da benim programımı salaklar da dinliyor evet farkındayım ama onlar aramasın zaten programın yarısını hükümete sövmekle geçiriyorum bir de salaklarla yüz göz olmıyayım demek oluyor.Ayrıca ben çok gerekli bir insan olup olmadığımı sen ve senin gibilerden öğrenmem bunuda aklının bir köşesine yaz.
Dear checka; kullandığın cümle rastgelmeye karşılık geliyor olabilir fakat internet ortamındayız diye yalan yanlış konuşma hakkını elinde bulundurmuyorsun…Yani rastgelmediğine bir süre senin de dinleyicilik yaptığına eminim… Sen ve senin gibi çoook zeki ci gördüm sıktı diye bırakanlar, eski tadını bulamayanlar… game over 🙂
Bir yazının istenmeyen şeylerin duyulmasına sebebiyet veriyor olması üzücü… Bu durumda herkesten çok yazar incinir.
Evet espiriler 1. kalite değil ama şu kadarı da var ki esas nokta o değil… zaten benim misyonum insanları güldürmek de değil. Yurtdışında başarıyla uygulanan bir tarzın ülkemizde de hakkıyla uygulanması hatta geliştirilip daha iyisinin yapılması boynumuzun (en azından ülkemizdeki binlerce mühendis-akademisyenin) borcudur. burada yapmak istediğim basitçe “çorbaya tuz katmak” fiilinden başkası değildir.
Uzadı… Evet ama şunu yazmak artık kaçınılmaz oldu ki ülkemizde verilen eğitim, şahısları bilimden uzaklaştırıcı kolaya kaçırıcı bir eğilime sokmuş vaziyettedir. Biraz mürekkep yalayan herkes bu gerçeğin bilincine az yada çok vakıf. çözüm ?! çözüm ise herkesin bu sistemle bir şey olmaz edebiyatına yeni çeşitlemeler kazandırması yerine eli kalem tutanların bu ilim yarışına yeni bir hissiyat ve ivme katmasıdır bizce.
menfi eleştirilere açığım. ancak türkiyemizin teknik sahadaki atası Mimar Sinan’ın hikayesindeki gibi “Bu minare yamuk olmuş” tarzı yorumlar yazarların takatini ve üreticiliğini baltalar.
herkesin bu şuurda olması dileğiyle,
saygılarımı okuyucularımıza arz ederim.
bu arada yeni yazılarımız da yolda!
Noname, üslubuna dikkat et. Yorumunda düzenleme yaptım. Bundan sonraki yorumlarında absürt ifadeler kullanırsan, ifadeleri silmek yerine yorumunu sileceğim!
Seviyesizliğe gerek yok.
burada hiç yakıştıramadığım bir linç girişimi görüyorum. espiriler bence de hoş durmamış. espiriler çok isâbetli olmuş olsa bile bu eleştiriyi olgunlukla karşılayabilirdiniz. “bu ilk yazıdır sonraki yazılarda düzelir inşallah” deyiverseydiniz meselâ. (ki ikinci yazı da yayında, bakarsanız çok ciddî mesâfe katedildiğini görürsünüz.) burası bizim, kimseye de bir şey söyletmeyiz derseniz, bir arpa boyu yol alamazsınız. birbirinizi över, olduğunuz yerde sayarsınız.
Linç girişimi ne alaka onu anlamadım? Checka ile noname’in tartışmaları sadece kendilerini ilgilendirir.
Benim uyarım ise, son yorumundan çıkarılan bir hakaret üzerinedir. Ne bir ziyaretçinin ne de bir yazarın sitede bir başkasına hakaret etmesine izin vermiyoruz.
veriyorsunuz. ilk saldırı “halt etmiş”, “türkçe’den nasibini almamış” vb. diyenden geliyor aslında.
bir de mimar sinan’ın minâre yamuk diyen çocuğa cevâbının ne olduğunu hatırlamak gerekir. ve o cevâbı minâresi yamuk olmadığı halde verdiğini de…
bununla birlikte silinen ifâdelerin ne olduğunu bilmiyorum. şimdiye kadar söylediklerim “orada her ne demişse haketmişsiniz, silmek haksızlık olmuş” mânâsına gelmiyor. hâriçten girip yazıyı okuyan herhangi birisinin görebileceği kadarına bakarak konuşuyorum.
O yorumları okumadığımı itiraf etmeliyim. Bir uyarı geldiği zaman düzenliyoruz genelde yazıları. Sanırım şimdi öyle bir problem kalmadı.
Termodinamik e yazık olmuş. Tartışmalar yazıyı gölgede bırakmış. Gâyet güzel olmuş yazınız, devamını bekliyorum…