Anne!

Anne!

Anne!Hava serindi. Keyfi olana zindelik verebilirdi belki ama Hakan’ın moralini düzeltmeye yetmiyordu.

Usulca annesinin yanına sokuldu. İşte yine, o her gün buluştukları ağacın altındaydılar, yan yana. Derin bir nefes aldı, dudağını burarak konuştu:

– Merhaba anne! Ben geldim!

Utangaç çocuklar gibi titrek bir sesle konuşuyordu.

Yılların verdiği o güçlü iletişim bağı; o, konuşmadan anlaşabilme durumu, anne oğul arasındaki diyalogda etkisini gösteriyordu.

Annesi belli ki içinde bulunduğu durumdan memnundu. Ah bir de kendisi mutlu olabilse, onun gibi!

– Babamın hayalini yerine getirebildim sonunda. Yoksullar yararına küçük bir kurum kurmamı istemişti ya, yaptım! Adını da Serdar koyduk. Babamın adını hatırlasın herkes diye… Başkanlığına getireceklermiş beni arkadaşlar.

Annesi tahmin ettiğinin de ötesinde sevinmişti. Annesinin mutluluklar saçan gözlerini gören Hakan sıkıntısının biraz hafiflediğini hissetti, belli belirsiz.

– Dünya sıkıntılı bir yermiş anne, gerçekten sıkıntılı bir yermiş! Ayaklarımın üzerinde durmam gerektiğinde anladım bunu.

Öyle ya annesi, daha Hakan küçücükken, erken ergenlik döneminde kendini ispatlamaya çalışırken, hep söylemez miydi:

“Bir gün gelecek, bizim seni yetiştirmek için ne sıkıntılara katlandığımızı anlayacaksın oğlum! O zaman, koyduğumuz yasakların anlamını da kavrayacaksın.”

Kavramıştı elbette zamanla. Gece yarılarına kadar sokaklarda gezen, oraya ait insanlarla düşüp kalkan birisi olsaydı, master’ını bitirmek şöyle dursun, ilkokulu bile bitiremezdi.

Zenginlik her şey değil!

Zenginlik hiç bir şey!

– Anne, hatırlıyor musun bilmem. Bir zamanlar zengin olmak isterdim, çok zengin olmak! Evim olsun, son model arabam olsun, şirketlerim olsun isterdim!

Annesi usulca gülümsedi.

– Hepsi var artık anne! O günlerde istediğim her şeye sahibim bugün. Ama o günlerde sahip olduğum şeylerin eksikliği, bugün yüreğimi yakıyor. Derdimi birine anlatabilsem.

Bana anlatıyorsun ya!

– Sana anlatmak rahatlatıyor beni anne. Ama burada böyle bulunmak, şey, eski günleri tekrar tekrar hatırlatıyor bana. İster istemez üzülüyorum.

Biraz daha kaldı Hakan, sessizce. Sonra usulca doğruldu, çömeldiği yerden.

– Yarın tekrar geleceğim. Yanlız değilsin, biliyorum ama, bari ben yanlızlığımı dindireyim.

Oğlu kalkıp giderken, annesi “Güle güle” diye fısıldadı. Oğlu tabii ki duyamadı, duyamayacaktı.

Arabasına binen oğlan, ihtişamlı bir ağacın altındaki kabire baktı, bir kere daha.

– Affet beni anne, dedi.

– Sen benimleyken, seninle olamadığım için affet beni!

Özel bir gün olmasını beklemeden, annenize onu sevdiğinizi söyleyin bugün. Çünkü bugün, o hayatta olduğu için özel bir gün!

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

1 Yanıt

  1. Bedro dedi ki:

    Gercekten haklı arkadasımız bu konuda bence sadce annelerimize degil babalarımızada onları ne kadar sevdigimizi söyleyelim. Onlarında kıymetini yanımızdayken bilelim.