Her Şeyi Bilemeyeceğinizin Matematiksel İspatı
İşim gereği, sürekli insanlarla iletişim halindeyim. Her bölgeden, her gelir düzeyinden, her eğitim & öğretim düzeyinden insanla tanışma ve konuşma fırsatım oldu.
Ülkemizdeki eğitim ve öğretimin yetersiz olduğunu herkes söyler. Ama her nedense, çoğumuz, uzmanlık gerektiren hemen her konuda kanaat belirtebilecek düzeyde olduğumuzu düşünüyoruz. Hatta kanaat belirtmekten öte, akıl verebilecek ve yol gösterebilecek düzeyde olduğumuzdan eminiz.
Tıp ve eczacılık, hukuk, mühendislik, mimarlık, öğretmenlik, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi benim aklıma gelen uzmanlık dallarından sadece bazıları.
Şimdi, bu konularda kanaat sahibi olmak veya bu işleri meslek edinerek geçinen insanları değerlendirebilmek için, en azından bu alanlarda belli bir öğretim görmüş olunması gerektiğini biliyoruz.
Bu saydığım bölümleri okuyabilmek için en azından lise mezunu olmak gerektiğine göre, insanımız kafadan 11 yıl okumuş (Lise bir zamanlar 4 yıl değildi).
Tıp 6 yıl. Diş Hekimliği 5 yıl. Eczacılık Fakültesi 5 yıl. Diğerleri 4’er yıl (Mühendislik veya öğretmenlik diyerek tek kalemde geçilemeyeceğini biliyoruz ama idare edin).
Yani benim verdiğim örnekteki bölümleri bitirebilmek için toplam 40 yıl yüksek öğrenim görmek gerekiyor.
Peki okumak yeterli mi yani? Tabi ki hayır. Teoriyle pratik arasında o kadar fark var ki, bu ancak çalışırken öğrenilebiliyor.
Bir işte usta olabilmek için o iş üzerinde 10000 saat çalışmış olmak gerektiği söylenir ki, bu önermeye şiddetle katılıyorum.
Ben 9 üniversite saymışım. Bu önermeye gere, öğretim sonrasında ustalık için toplam 90000 saat çalışmak gerekiyor. Bu da yemeseniz, içmeseniz, uyumasanız ve diğer insani faaliyetleri yapmadan çalışsanız bile 10 yıldan biraz fazla yapıyor.
7 yaşında okula başlandığını düşünürsek, sadece bu dokuz alanda uzman olabilmek, bu alanlarda çalışanlara akıl verebilmek için bile 60lı yaşların sonlarında olmak gerektiğini anlıyoruz.
Ülkemizin bir şekilde henüz kaybedemediğimiz güzelliklerinden biri de yaşlılara saygı. Dolayısıyla zaten 70’ine merdiven dayamış bir amcanın veya teyzenin bilgi düzeyini sorgulayacak değiliz. Her uzmanlık dalını eleştirmekte serbestler.
Benim yukarıdaki hesaplamalarım da, eleştirebilecek kapasitede olabileceklerini gösterdiğine göre, onlara söylenecek söz yok.
Ama henüz ihtiyarlamamışsanız ve her konuda söylenecek bir sözünüz, her soruya yapıştırılacak bir cevabınız, her meslek erbabını aşağı görecek kadar kibriniz varsa, lütfen kabalığımı bağışlayın ama halt etmişsiniz.
Çünkü matematik sizi yalanlıyor.
“Dahiliğin sınırları vardır, aptallığın yoktur.” – Albert Einstein
Her konuda uzmanlaşmak ve Her şeyi bilmek arasında fark olduğunu hatırlatarak sözlerime başlamak istiyorum. Buna ek olarak da sadece mühendisliği ele alacak olursam (mesleğimden ötürü) mühendisliğin bile onlarca alt dalı var. Bilgisayar Mühendisliği ile Elektronik Mühendisliğinin kesişimi %30 ise Elektrik Mühendisliği ile kesişimi %5’tir. Bu da bir birine en yakın mühendislik alanlarının aslında ne kadar farklı olduğunu gösterir. Aynı şekilde bir matematik öğretmeni ile bir sosyal bilgiler öğretmeninin farklılıklarını görebiliriz. Yapılan hesaplamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Herşeyi öğrenmek için hiçbir şekilde ömür yetmez 🙂
Ek olarak yazının sonlarına doğru büyüklere saygı konusu aklıma şu blog yazısını getirdi 🙂
Tabii ki hesaplama eksik. Aslında yüzlerce – binlerce yıl gerekiyor. Bu yüzden hiç birimizin her konuda ahkam kesmesi mümkün değil. Yazının ana fikri de buydu aslında.
Gerçekten çok başarılı bir bakış açısı. Insan üstü bir gayretle de çalışılsa ve matematiksel kuramsallık ile düşünülürse ve de kişinin uzun süre ilgilenmediği alanda körelmesi gibi faktörler (bilimsel ritüel gereği) ihmal edilse bile bir kişinin her konuda uzman olup söz sahibi olması olanaksız. Herkesin söylediği sözün kayda değerliğini sorgulaması gerekiyor. Bu elbette ki herkes bir alanda sınırlandırılır gibi bir anlama gelmiyor. Herkes onlarca mesleki, sosyal ya da kültürel alanlara ilgi duyup o alanlarda faaliyet göstebilir. Ancak komik olan herkesin her konuda adeta ‘bilirkişi’ olarak doğması. Tabi bu bence toplumsal bir mesele ve çeşitli etken ve sonuçlarıyla başlı başına bir tez konusu olabilecek bir ‘illet’. Ama yazar bunu çok nefis ve basit bir şekilde açıklamış. Tebrik ediyorum.
Matematiksel olarak :
– Tercübe için gerekli olan 10.000 saatin kaynağı nedir ? “Tecrübe sabiti” gibi bir mutlak değer mi var ? Ben “10.000 çok fazla 3.200 saat yeterli” dersem buna karşı göstereceğiniz kaynak nedir ?
– Varsayılan bu 10.000 saatlik tecrübe süresi diğer eğtimlerle/tecrübelerle kesişerek de doldurulabilir; bu süreyi biraz daha kısaltacaktır sanıyorum.
Örneğin: Tıp eğitimi almış birisi makine mühendisliği okurken tıp mesleğini icra edebilir ve bir de gece müzisyenlik yapabilir. Daha önce bitirdiği sosyoloji bölümündeki ebilgisiyle insanla ilişkili tecrübelerini geliştirebilir ve işletme eğitiminden kaynaklanan bilgisiyle kurum yöneticiliği de yapabilir.
( Bilmediğim/anlamadığım konular net olarak bellidir ve muhabbetine bile girmem. Lakin bildiğim/anladığım konularda, hele bir de damarı bulursam, hatırı sayılır derecede ukalayımdır. Şu yaş olayını 40 küsürlere çekebilirsek diye zorluyorum 🙂 )
Kavramsal olarak :
– Mesleki eğitim almadan “meslek erbabını” hor görmenin halt etmek olduğuna katılıyorum. Ama her eğitim de sonuçta bir “erbab” yetiştirmiyor. Dolayısıyla sırf bir eğitim/diploma aldı diye herkesin her yaptığını da doğru olarak kabullenmek hatalı olur.
Kaldı ki bir de sertikifalı/diplomalı eğitimsiz meslekler var : müteahhitlik, bakkallık, otoparkçıllık, bakırcılık, (kimileri için) müzisyenlik gibi. Bunları da icra etmedik diye kayıtsızca beğenmemiz onaylamamız mı gerekiyor ?
Herşeyi bilmekle ilgili olarak :
Öncelikle küçük bir anı
Sadece babam inşaat mühendisi olduğu için onunla ettiğimiz sohbetlere dayalı olarak sahip olduğum bilgiyle, bir inşaat mühendisi tarafından arabayoluna döşenen parke taşlarının yanlış döşendiğini ve çökmeler olacağını söylemiş, “herkes işini yapsın” cevabını almış, 4 ay sonra çöken yol haberi gazeteye çıkınca da gazeteyle makamına uğrayıp masasına bırakıp çıkmıştım.
Şimdi, “her şeyi bilmek” o kadar ütopik bir kavram ki mümkün olmayacağını doğrulamak bile gereksiz. “90 yıl lazım” ya da “3000 yıl bile az” gibi söylenecek her şey boş. Keza “ben her şeyi bilirim” lafı da yukarıdaki önermemle boşa çıkıyo zaten.
Ama sahip olduğumuz bilgilerin kaynağı ve algoritmasının doğruluğundan eminsek bunun aksini söyleyen/yapan kişiye sırf o konunun eğitimini aldı diye itiraz etmemek de yanlış olur sanıyorum.
Doktorunuz baş ağrınız için müshil verse, o ilacın müshil olduğunu bile bile kullanır mıydınız ?
Yukarıdaki örneğime geri dönecek olursam; babama bu kaldırımları bir gecede yapıp bitirseler olmaz mı diye sormuştum. O da bana, altına döşenen kum ( ya da her neyse) yapının iyice sıkıştırılması ve düzlenmesi gerektiğini, ayrıca taşların birbirine göre dikkatle ayarlanması gerektiğini ve bunun biraz da zamanla igili olduğunu anlatmıştı.
“Ben 2 günde yol yaptım” demek için önden kürekle kum atan kamyonun arkasından gelen kamyondakilerin dakikada 30 taş döşeyerek yaptıkları yolu görünce de kaygımı dile getirmiştim.
E nerede kaldı eğitimim, nerede kaldı tecrübem…
Muhabbetle kalın…
Cihangir keşke her şey baş ağrısına müshil veren doktoru uyarmak masumiyetiyle sınırlı kalsa…
Kimse kimseden “körü körüne bağlılık” istemiyor, ama herkese – her şeye yanlış veya kasıtlı oldukları ön yargısıyla bakan o kadar çok insan var ki.
Meslek erbabının çok bilmişliği veya eksikliği, bu ön yargıları haklı çıkaramaz.