Üniversite imtihanının ardından

Üniversite imtihanı bizim memlekette millî bir olaydır. Aylar öncesinden konu edilmeye başlanır. Öğrenciler ve aileleri zaten yıllar öncesinden başlıyor koşuya. Her sene imtihan günü yaklaştıkça basın-yayın organlarında artan haberler vahim bir sona adım adım yaklaşıyormuşuz gibi bir intiba veriyor insana.

Belediyeler imtihan saatinde klakson çalmayı yasaklıyor. İmtihanda görev yapacak kadın öğretmenlere yüksek topuklu ayakkabı giymeyin deniyor. İmtihana giden öğrencileri belediye otobüsleri, şehir hatları vapurları parasız taşıyor. Gençler depresyona giriyor. İntiharlar… Topluca kalemler kırılıyor. Psikologlar konuşuyor.
Bu seneki imtihanda ilk defa tuvalet izni verileceği bile konu oldu.

Sonra dönüp Amerika’daki uygulamayı düşünüyorum. Üniversite giriş imtihanı olan SAT burada öyle millî bir dava haline gelmeden olup biter. Öğrenciler ve ailelerinden başka imtihanın hangi gün olacağını kimse bilmez. Televizyonlarda, gazetelerde asla konu edilmez. Öğrenciler ve aileler için de hayat-memat meselesi değildir.
İki ülke arasında üniversite giriş imtihanına bakış arasındaki farkın sebebini, kaynağını düşünüyorum. Burada ekimden hazirana, yılda yedi defa SAT imtihanı vardır. Öğrenci birinde başaramazsa ötekinde şansını dener. Lise üçüncü sınıftayken SAT’a girmeye başlar, lise dördün ilk yarısına kadar zamanı vardır. Sanıyorum üniversite giriş imtihanını olağan hale getiren birinci sebep bu bolluk. Her şeyin yılda bir alınan tek bir teste bağlı olmamasının verdiği rahatlık.

İkincisi, burada üniversiteye girişte imtihan tek seçici değildir. En mühimidir ama tek değildir. Beraberinde öğrencinin lise dosyası da vardır. Bu dosya ders notları, lise öğretmenlerinden aldığı referanslar, katıldığı sosyal faaliyetler, ilgilendiği sporlar, gönüllü toplum hizmetlerinden oluşur. Hepsi beraber öğrencinin üniversiteye kabulünde rol oynar. İmtihanın, üniversiteye giriş için tek anahtar olmaması öğrencinin üzerindeki test gerginliğini azaltmaktadır.

Peki, bizim gençlerimiz, bizim eğitim sistemimiz için ne yapılabilir? Düşünen insanlar gidişattan memnun değil ve çareler üretmeye çalışıyor.

Üniversite imtihanı bir yıl içinde bir defadan fazla olmalı, derim ben. Öğrenci, birinci test iyi gitmemişse ikinci defa almak için bir bütün sene beklemek zorunda olmamalı. Bir başka teklif: Lise dört sene. Her senenin sonunda, o ders yılının müfredatının ağırlıkta olduğu bir test yapılır, alınan not kenara konur, ikinci sene yine bir test, yine bir puan; dört sene dört test, dört ayrı puan. Üniversite girişi bu dört puanın toplamına göre gerçekleşir. Ve mutlaka lise notlarının da mühim payı olur. Bu durumda hem her şey bir tek imtihana bağlanmamış olur; hem lise müfredatı, lise sıraları, lise öğretmenleri önemini kaybetmez. Memlekette öğrencilere artık ‘Hangi liseye gidiyorsun?’ diye sorulmaz olmuş. ‘Hangi dershâneye gidiyorsun?’ diye soruluyor. “Dershâneni söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Kaç puanlık öğrenci olduğunu…” Dershâneler yüzünden lise son sınıflar boşalıyor. Bu Millî Eğitim sistemimiz adına yüz kızartıcı bir durumdur. Öğrenciler yıllarca dershâneye taşınıp binlerce test çözüyor. Şu kadar dakikada şu kadar test çözebilmenin sırları öğretiliyor! Zamana karşı bir yarış atı gibi… Oralara dershâne değil “testhâne” denmeli. Dershâne “eğitim” yapılan yerdir.

Ondan sonra da televizyona çıkan üniversite mezunu yarışmacılar, rahle, kırkikindi, şark, garp, itina… kelimelerinin mânâsını bilmiyor. Sivas’ı, Denizli’yi liman şehri sanıyor, Urfa’ya ‘peygamberler şehri’ dendiğinden haberi yok! Eğitim nedir sahi?

Ayşe Göktürk Tunceroğlu – Türkiye

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

Sevebilirsin...

1 Yanıt

  1. checka dedi ki:

    Problemin birde kontenjan yanı var. İnsanlar ilerde iyi bir işte, iyi bir maaşta çalışmak için iyi üniversitede okumak zorundalar.Tabii ki alternatifler vardır, ancak bunlar ufak bir kesim için geçerli.
    Diyeceğim şu; kimse gücenmesin ancak bir OTDÜ ile Sütçü İmam üniversitesinin eğitim farkı var. Sınavı bu derece milli mesele haline getiren sebeplerin temelinde bu yatıyor.
    Sistemin ilkokuldan başlayıp değişmesi gerekiyor, ancak bu çok uzun vadeli bir iş. Biraz uğraş var ama yeterli değil.
    Zaten basının aklına böyle şeyler bıçak kemiğe dayandığında gelir. Sınavdan sonraki gazete başlıklarına dikkat ettiyseniz hep ”maraton bitti”, ”kurtulduk” tarzı başlıklar atılmıştı. Seneye sınava girecekler için ”maraton”un başladığı kimsenin umrunda olmaz.koca yaz çalışırsınız sistem değişir.Önemli olan kontenjanı doldurmaktır. Şartlar size uyuyorsa ne ala…