Sonbahar Hikayesi
Yağmur başlar yağmaya, önce ılık ılık, sonra serin serin…
O capcanlı duran yapraklar başlar solmaya sonra…
Havalar erken kararır.
Dallarda doğdukları günkü gibi, düşer yapraklar usul usul.
Yazın hiç esmeyeceği sanılan rüzgar, başlar esmeye.
Bir katken üç kat olur kıyafetler aniden.
Kışlıklar çıkar ağır ağır, yazlıklar dolaba girerken.
Klimalar kapanır, kaloriferler yanmaya başlar.
Önce minikler başlar okula, sonra büyükler.
Servisler kaplar sokakları.
Gurbetlik öğrencilerin çanta hazırlama telaşıdır bu aylar…
…ve belki de gurbetçilerin toparlanma telaşı.
Geride kalanlarla gidenlerin arasındaki o adı konulamayan hüzündür belki de
Bu ayları bu kadar farklı kılan.
Gidenlerin yüreklerindeki, kalanların gözlerindeki yaşlardır yağmurlar.
Ilık ılık serin serin yağmurlar…
Tatilden sıyrılmanın vaktidir artık.
O yeşil ormanlar, o mavi sular, zihinlerde de geride kalır.
Rahatlıktan gerginliğe, sakinlikten strese geçer insan.
Altına uzanıp sessizliği dinleyebileceği bir ağaç gölgesi arar.
Hayallerinden kilometrelerce ötede kalmaktır, bu mevsim…
…ve belki de hayallerini ötelemektir, geleceğe, bir kere daha…
Rüzgarları yeniden göğüsleme vaktidir, yorgun bir yelken gibi.
Ağlamamaya, gülümsemeye çalışmanın vaktidir.
Tekrar dönmek ümidiyle uzaklaşmaktır bu mevsim.
Yazdan, tatilden ve memleketten…
Mevsimin serinliği, içini üşütenlerdenim ben.
İşte budur, benim mahzun, sonbahar hikayem.
Cok hos