Amatör Hayatlar Müzesi

Serin bir İstanbul akşamında, İstiklal’in şatafatlı ortamına inat, Taksim’in orta yerindeki bir derslikte bir araya gelme iradesini sağlayabilmiş, çoğunluğu sağlık çalışanlarından oluşan bir Yüksek Lisans grubuna ders veren Sağlık Yönetimi profesörümüz, sağlık çalışanlarının hastalara “profesyonel” davranmaları gerektiğini söylediğinde, sınıftan homurtular yükselmişti. Homurtuların sebebi, dinleyicilerin hastalara uygun sağlık hizmeti sunmak istememeleri değildi kuşkusuz. Devlet veya özel, İstanbul’un önde gelen sağlık kuruluşlarında çalışan dinleyiciler, “profesyonel” kelimesinin sağlık “hizmetini” materyalleştirdiğini ve içini boşalttığını düşünüyorlardı.

Sağlık alanında çalışıyorsanız, en duygusal anlamda yoğun işlerden birini yapıyorsunuz demektir. En kötü anlatıcı, en asosyal insan bile olsanız, çalışma hayatınız, soluksuz dinlenecek binlerce özel hikaye ile bezelidir. Mesleğin bu cilvesi, işe “fazla” dahil olmaya ve görev çizgilerinin silikleşmesine yol açar.

Bir arkadaş söz aldı ve hastalara “profesyonel” değil, “anne babasına bakar gibi” bakacağını söyleyerek tepkisini dile getirdi.

Hoca gülümsedi, belki de beklediği yere gelmişti söz.

“Peki” dedi. “Hastayla bir problem yaşadığınızda ne olacak? Anne babanıza yaptığınız gibi küsüp gidecek misiniz?”

Arkadaş sustu. Hepimiz sustuk. Çünkü bazen tam da bu olmuyor muydu? Kendini hizmet sunumuna fazla kaptırmışken, o incecik iletişim bağını koparıveren bir durumla karşılaştığımızda; hastalarımıza “sitem” etmiyor muyduk?

Gözlerdeki değişimi gördü, kendisi de bir uzman hekim olan yılların tecrübesi:

“Anne babanıza bakar gibi hasta bakarsanız, karşınızdakinden de anne babanızın sabrını, ilgisini, sevgisini beklersiniz.” dedi. “… ve biliyorsunuz bunu bulabileceğiniz başka bir insan daha yok.”

Herkes pür dikkat dinliyordu.

“Profesyonelliğin zıttı, amatörlüktür. Amatörlük, eşinize kızdığınız için hastanıza surat asmaktır. Amatörlük, arkadaşınıza yaptığınız gibi, hastanızın randevusuna geç kalmaktır. Amatörlüğün standardı yoktur. Amatörlük keyfiyettir. Amatörlük kaostur. Siz siz olun, hastalarınıza profesyonel hizmet sunun. Ne gerekiyorsa o. Evet, ne daha fazlası, ama ne de daha azı. Kimse sizden çocuğu olmanızı beklemiyor, sağlıkçısı olarak gerekeni yapmanızı bekliyor. Bunu yapın.”

Daha başka ne denebilirdi ki?

Açık söylemek gerekirse, o güne kadar “sağlıkta profesyonellik” kavramını algılayamayan ben, o serin Taksim akşamında bakış açımın genişlediğini hissettim.


Sağlık alanının “amatör ruhu” belki bu zaafiyetin en masum olanı…

Neşeli, sıcak kanlı, tez canlı Akdeniz insanları olarak, istisnalar müstesna, hepimiz profesyonelliğe gereken önemi verememekten muzdaripiz. Evet, mekanik halkların asla gerçekleştiremeyeceği şeyleri gerçekleştirebilmek bu karakterin pozitif yönü… Ama işimizi sıklıkla doğru veya standart yapamamak da aynı karakterin bir parçası…

Sağlıkçı, hukukçu, mühendis, mimar fark etmiyor.

Her seferinde çalıştığımız kurumun yöneticilerinden “daha iyi bilen” de biz oluyoruz, uluslararası ilişkilerde her gün bir kaç doktora tezi yazan da… Sosyal medyayı da en iyi biz biliyoruz, tarihin el değmemiş yapraklarını da en iyi biz kokluyoruz… Doktorsak, ülke yönetecek kadar siyasetçi, holding yönetecek kadar yönetici, Tolstoy’a mezarında takla attıracak kadar da edebiyatçıyız. Mühendis isek, hekimliği hekimlere bırakmayacak kadar biliyor, üç büyükleri birlikte yönetebilecek kadar spordan anlıyoruz.

Onu, bunu, şunu bilmekten; ona, buna, şuna zorla akıl vermekten; kendi hayatımızı yaşamaya ve kendi işimizi düzgün yapmaya nefes yetiremiyoruz.

Hepimizin ihtiyacı, daha fazla profesyonellik.

Kahvede konuşur gibi değil, mülakat verir gibi konuşmak…

Hayat yolunda, tarlada yürür gibi değil, podyumda yürür gibi yürümek…

Şu kısacık ömürde her şeyi yapmak değil, iş olarak seçtiğimiz şeyi, “gerçekten” hakkıyla yapmak…

Gerisini istiyorsak yine yapalım, ama n’olur hobi olarak yapalım.

6 milyar insan şarkı söylüyor ama, neyse ki çoğunu duymuyoruz.

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

Sevebilirsin...