“Demir yığını” mı, o da ne?
Paris deyince aklınıza ilk olarak neresi geliyor?
Musée du Louvre (Louvre Müzesi) mu?
Yoksa Arc de Triomphe (Zafer Anıtı) mu?
Muhtemelen aklınıza ilk gelen yer Eyfel Kulesi olmuştur. Gerçekten de “Demir Leydi” (La dame de fer) lakaplı Eyfel Kulesi, Paris’in simgesi olarak ülkemiz basınında sıkça boy göstemesinden midir bilinmez, zihinlerimizde önemli bir yer tutar.
Geçenlerde Paris’te yaşayan bir akrabama Eyfel Kulesi’ni sorduğumda “Demir yığını işte!” demişti. Bu basite indirgeyen anlayışa, gerçekten çok şaşırmıştım. Belki Paris’te yaşayan gurbetçiler için demir yığını olabilir, ama şundan eminim ki Parisliler için Eyfel Kulesi tam bir altın yumurtlayan tavuk.
Parisli akrabamın fikrine dönelim: Aslında bu bakış açısı bir bakımdan doğru. Nihayetinde Eyfel Kulesi aslında bir demir yığını. Eyfel Kulesi bir komite tarafından yönetiliyor. Bu kurulun asıl görevi, bölgeyi turistler için uğrak bir mekan haline getirmek olsa da; aslında son zamanlarda uğraştıkları en büyük konu “Bu alametin uzun yıllar ayakta kalması için neler yapabiliriz?” sorusuna cevap aramak olmuş.
Şimdi biraz hafızamızı yoklayarak ilkokul yıllarına geri dönelim ve demirin fiziksel özelliklerini hatırlamaya çalışalım. Demir sıcaklık artıkça genleşir, oksijenle tepkimeye girerek oksit yani bizim tabirimizle pas oluşturur vs.
Şimdi bir de bu özellikleri, yapımında 18,038 parça demir kullanılan bir kule ve normalin biraz üstünde neme sahip olan bir şehir için düşünelim. Durum pek iç açıcı görünmüyor değil mi?
Yapımında mühendislik adeta konuşuyor olsa da, bakımı için aynı şeyi söylemek zor. Neden mi? Eyfel Kulesi tamamiyle perçinden yapılmış bir yapıt. “Perçin de ne?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Saç ve levhaların birbirine bağlanmasında kullanılan bağlantı elemanlarına perçin adı veriliyor. Her ne kadar o dönemde perçin çok kullanışlı olarak görülse de, bugün dezavantajı çok olan bir birleştirme yöntemi olduğunu biliyoruz.
Öncelikle perçinli bağlantılar, üst üste gelen parçalardan oluştuğu için projeye ekstra ağırlık yüklüyorlar. “Aman canım o kadar ağırlıktan ne olacak” denemiyor, çünkü bütün bir yapıyı düşündüğümüzde bu tonlarca ağırlık yapıyor. İkincisi perçin ana malzemede delik açılarak yapıldığından, malzemede çentik etkisine sebep oluyor ve bu da çatlaklara sebebiyet verebiliriyor. Üstelik dinamik yük altında (örneğin üzerinde çalışan bir asansör olabilir) sistemin mukavemetini azaltıyor.
Eyfel Kulesi’nde kullanılan demir aksamın toplam ağırlığı 7300 ton.
Peki Eyfel Kulesi’nin bakımında en çok neye para harcanıyor? Tabi ki bakıma. Her yıl sırf korozyondan korumak için milyonlarca Euro harcanıyor, parçalar bakımdan geçiriliyor. Kulenin göze daha hoş görünmesi için yapılan çalışmaları saymıyoruz bile.
“Şimdi bu kadar uğraş ve bu kadar harcamaya aldıkları karşılık acaba değiyor mudur?” diyorsanız şunu söyliyebilirim ki, evet verilen her kuruş paranın hakkını veriyor bu yapıt. Her yıl ziyaretine gelenin haddii hesabı yok diyebiliriz. Yalnızca 2006 yılında bile, kuleye 6 milyondan fazla ziyaretçi geldiği biliniyor. Açıldığı tarihten bugüne kuleyi ziyaret edenlerin sayısıysa, 200 milyonu aşıyor. Kule, bu istatistiklerle dünyanın en büyük ücretli olarak ziyaret edilen anıtı olarak kabul ediliyor.
Kuleyi ziyaret etmek isteyenlerden, yetişkin başına 13.4 € (32,5 TL), her çocuk içinse 9.3 € (22,5 TL) alınıyor. Ziyaretçilerin ceplerinde kalan diğer paralarla; restorantlar, mağazalar, rehberli turlar özel olarak ilgileniyor.
Atalarımız boşuna dememişler: Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmiyor.
İlginç ve güzel bir yazı olmuş, teşekkürler…
Belki birçoğunuz yok artık bunu da bilmiyor muydun diyeceksiniz ama özgürlük anıtının içine girilip gezilebiliyormuş hatta malum anıtın ta tacına çıkılıp ordaki seyir terasından manzara seyredilebiliyormuş. Özgürlük anıtının yapımına İstanbula koyulmak üzere başlanmış daha sonra Amerikaya gönderilmiş. Cehaletimi bağışlayın ben yeni öğrendim:)
Bende özgürlük anıtının demir yığını olduğunu düşünürdüm bunca zaman…