Papirüsle blog tutmak
3000 küsür yıl öncesinin Mısır’ında, yazılar, papirüs üzerine yazılırdı.
Önce, o zamanlar Nil Deltası’nda bolca bulunduğu tahmin edilen bir çeşit sazlık otu olan Cyperus papyrus elde edilirdi.
Papipüs bitkisinin gövdesinden dış kabuğu soyulur; içindeki yapışkan fibröz öz, ince şeritler halinde boylamasına kesilirdi. Bu şeritler daha sonra kenarları üst üste binecek şekilde sert bir yüzeye yan yana yerleştirilirdi.
Meydana gelen şerit sırasının üzerine yapışkan madde sürülür, daha sonra bu sıranın üzerine uygun açıda bir sıra daha şerit serilirdi.
İki tabaka, tokmaklarla vura vura birleştirilirdi.
Daha sonra sıra, basınç altında papirüsün kurutulmasına gelirdi.
Bu kadar iş yetmez, kurutma işleminden sonra, yuvarlak aletlerle papirüsü cilalamak gerekirdi.
Ancak bu işlemlerden sonra, papirüs yazmaya elverişli hale gelir, bugün kullandığımız anlamıyla bir kağıda dönüşürdü.
O devirde, “gerçekten” önemli bir şey olmadıkça, yazı yazamazdınız.
***
Aradan 3000 yıl geçtiğinde, 20. yüzyılın başlarında kağıt bulmak, oldukça basit bir hal aldı.
Bir yüzyıl içerisinde kağıt edinmek, bu kağıda önce siyah-beyaz, daha sonra da renkli baskı yapabilmek inanılmaz derecede kolaylaştı.
Bir yılda, bir kişinin kullandığı sayfa sayısı bile binleri aştı.
Ancak, kağıt almak, baskı yapmak; yine de para harcamak demekti.
Her aklına geldiğinde, bir şeyler karalayıp basan çocuklar, aileleri tarafından azarlanırdı en azından.
Kartuşun bitmesinden korkulurdu.
***
Blogların yaygınlaşmasıyla, böyle bir korku da kalmadı.
Bugün herkes, kolaylıkla “her istediğini yazabileceği” bir web sitesine sahip olabiliyor.
Hem de dakikalar içerisinde.
Hem de ücretsiz, amiyane dilde “beleş” bir şekilde.
Adına da blog diyorlar.
Bir yerlerde, bir web şirketi, sunucularında, kullanmamız için bir yer ayırıyor.
Biz de, her istediğimizi, hem de ücretsiz olarak yazabiliyoruz.
Bu sebeple de, ne aklımıza gelirse yazıyoruz. Çoğunlukla, kelime başına ücret ödüyor olsak, değil yazmayı, düşünmeyi bile düşünmeyeceğimiz yazılar yazıyoruz.
***
Birileri geliyor ve yazdıklarımızı okuyor.
Acaba, bunun ne büyük bir sorumluluk olduğunu biliyor muyuz?
Sokakta bağıra bağıra hikayemizi anlatıyor olsak dinlemeyecek, otobüste dönüp bir şeyler söylesek başını başka tarafa çevirecek insanlar; bir şeyler öğrenmek umuduyla yazdıklarımızı okuyor!
… ve biz, onların bu güvenini çoğunlukla hiçe sayıyoruz.
Yanlış başlıklar ve alakasız içeriklerle, internet kullanıcılarının kazaen sitelerimize gelmesini sağlıyoruz.
… ve buna hit kazanmak diyoruz.
Hit kazandıkça övünüyor ve övülüyoruz.
Bloglarımıza insanlar özeniyor ve aynı yöntemlerle çoook hit alan bloglar yapmaya çalışıyorlar.
Bize benziyorlar.
Biz ve onlar, Türkçe internet içeriğine olan güvenin ve Türkçe bloglara olan saygının gün geçtikçe azalmasını, hiiç mi hiç önemsemiyoruz.
Böylece, batıda Blog yazarlığı bir gelir kapısı, bloglar birer şirket haline gelirken; bizler basit yarışmalarda birbirimizi yenmek, basit listelerde bir üste gelmek için birbirimizle didişiyoruz.
Bunun için uğraştıkça, sevimsizleşiyoruz.
… ve ziyaretçilerimizi aldatmaya, bize olan güvenlerini suistimal etmeye devam ediyoruz.
***
Bundan sonra, internete bir içerik ekleyecekken lütfen şunu düşünelim:
3000 yıl öncenin Mısır’ındaki kadar zor olsaydı kağıt sahibi olmak; yazacaklarımızı yine de yazar mıydık?
Yazacağımız her kelime için telgraf misali, çok değil, 1 kuruş alsalardı veya; elimiz klavyelerimize gider miydi?
Cevabımız “Hayır”sa, lütfen yazmayalım.
Yazmayalım ki, internet daha da geç olmadan, çöplük olmaktan sıyrılsın.
Yazmayalım ki, Türkçe internet içeriği hak ettiği yerlere gelebilsin.
***
Papirüsle blog tutuyormuşçasına yazalım, sözün özü.
Okuyanlar, yazmış olmak için değil, bir şeyler verebilmek için yazdığımızı hissetsinler.
Hepimiz, aslında bunu istemiyor muyuz?
Hepimiz, her gün internette, orijinal papirüsler aramıyor muyuz?
Ellerinize sağlık.
Keşke herkes sizin gibi duyarlı olsa…
Hak vermemek mümkün değil
Papirüsü değerli kılan zor bulunmasının yanı sıra bir iki damla sirke ile üzerindeki herşey akıp gitmesidir,
tıpkı bu Papirüs gibi üst düzey bir blog’unuz olabilir ama birkaç damla sirke ile elinizde sadece boş bir sayfa kalır…