Bir ondan bir bundan…
İkinci Dünya Savaşı yılları… Hitler’in Almanya’sı hemen her yerle savaş halinde. Fabrikalar sürekli silah üretiyor, kolundan tutulan cepheye götürülüyor.
Almanlar’ın tavşan etine olan düşkünlükleri biliniyor. Ancak “Damak tadı” ifadesi sözlüklerde kalmış, kimseler tarafından kullanılamıyor. Hasılı, zevkler bir kenara atılmış; bir lokma ekmek bulanlar şanslı sayılıyor.
Bir Alman’ın da canı fena hâlde tavşan eti çekmiş. Ama o sırada nereden bulsun? Nasıl oluyorsa oluyor, bir gün dolaşırken camında “Tavşan kebabı bulunur” yazan bir lokanta görüyor. Tabii hemen dalıyor içeriye. Bir masaya ilişip afiyetle yiyor kebabı. Ama kebabın tadında bir gariplik hissediyor ve şefi çağırtıyor. Şef gelince, adam:
– Bu sıralar tavşan bulmak hayli zor olsa gerek, diyor.
– Zor elbette.
– Tebrikler. Zor bir işi başarıyorsunuz. Ama dikkatimi çeken bir şey var. Bu et, tam olarak tavşan eti tadını vermedi bana.
– Doğrudur beyefendi. Eti karıştırıyoruz.
– Ne ile karıştıyorsunuz?
– At etiyle…
– Peki ne oranda karıştırıyorsunuz?
– Yarı yarıya beyfendi.
Adam anlayışla başını sallarken, şef garson ekliyor:
– Bir tavşana bir at düşecek şekilde…