Televizyon ailesi

Televizyon ailesi

Televisyon ailesiBir insanın televizyon başında geçirdiği ortalama sürelerle ilgili pek çok tahmin, anket ve yorum yapılmıştır: “Çin’de herkes kitap okuyor, televizyonu az seyrediyor, Türkiye’de hemen herkes ekran başından ayrılmıyor.” ya da “Türkiye’de televizyon karşısında 5 saat geçiriliyor.” gibilerinden. Sayısal verilerin kesinliği bir yana ortada bir gerçek var. Renkli kutu için günümüzün büyük ve önemli bir bölümünü ayırıyoruz.

“Haberlere bakayım, dizileri kaçırmayayım, maçı da seyredeyim, bu akşam süper bir film var, şu yarışma programını seyretmeden olmaz…” şeklindeki düşüncelerle bir de bakıyoruz ki; gece olmuş, planlanmış onca iş yatmış, sözler unutulmuş… İsterseniz televizyon bağımlısı bir aileyi analiz edelim:

Babalar, bu kutuya gömülünce, evdekiler ne yapıyor, çocuğum ders çalışıyor mu, dur onlara biraz yardım edeyim gibi sorumluluklarını unutuyorlar. Evdekilere yüzlerini hasret bırakıyor, onlara daha hayatta iken baba-koca hasreti çektiyorlar. Sonra da otorite, terbiye, disiplin ve saygıdan dem vuruyorlar. “Ben elimden geleni yaptım, paramı harcadım, daha ne?” diye kendilerini avutuyor, suçu ilk gördüklerine atıyorlar.

Anneler, bir kadın programına denk gelmeyegörsünler, hayattan kopuyorlar. Kendilerini o kadar kaptırıyorlar ki; televizyonda biri onlardan bir şey istese, hemen koşup verecekler sanki. Kim kimden boşanmış, kim nerede tatil yapıyormuş, ay kız kim evleniyor, yemek programlarında hangi yeni yemeği yapıyorlar… Hayatının bütün dertleri bir anda bunlar oluveriyor. Bu arada çocuğum nerde, saat kaçta eve geliyor, kimlerle arkadaşlık ediyor, kimi örnek alıyor, nelerden hoşlanıyor, bilgisayarda neler yapıyor, derslerine çalışıyor mu, öğretmenleri onun hakkında ne diyor, sevgiyi saygıyı iyi öğrendi mi, büyüklerine edepte kusur ediyor mu, bir şey çalıyor mu, yalan söylüyor mu, zulüm ediyor mu, yoksa eziliyor mu, aman ne yapayım edeyim de yavrumu parçamı iyi bir insan olarak yetiştireyim ki; görenler ona da bana da dua etsin, o da herkese hep iyilik yapsın, insan olsun, vatanına milletine faydalı olsun gibi dertlerden(!) tamamen arınıyorlar. Öyle ya doğurdun artık senden geçti. At sokağa kim sahip çıkarsa çıksın. Hırsıza denk gelirse hırsız, arsıza denk gelirse arsız olsun, kimin umrunda?

Çocuklar da, ekrana çıkan her şeyi kaydediyor, aynı bir kamera gibi. İyiyi kötüyü ayırt etmeden işliyor onları beyinlerine ve onları doğru kabul ediyor. Çocukların ahlakî ve kültürel yapısı karmakarışık oluyor. Kendileri de işin içinden çıkamıyor, “Herhalde, ne yapsam doğru.” diye düşünerek ipe sapa gelmez, insanı üstün kılan hiçbir özelliği kalmamış birer yaratık olup çıkıyorlar. Ne kendileri rahat ediyor, ne de etraflarına rahat veriyorlar.

Böyle bireylerden kurulu aileler de kendileri gibi nesillerin türemesine ön ayak oluyorlar. Sonra birlikmiş, beraberlikmiş, değerlermiş, insanlıkmış, ahlakmış, saygıymış, sevgiymiş, şefkatmiş, dürüstlükmüş, mertlikmiş, delikanlılıkmış, erkeklikmiş, hanımlıkmış, görgüymüş, edepmiş, armış, haysiyetmiş, ilimmiş, fenmiş, gelişmekmiş ne demek? Ne o öyle abuk sabuk tabirler? Varsa yoksa magazin, dizi… Varsa yoksa eğlence, paparazzi… Varsa yoksa televizyon, televizyon, televizyon… Böylelikle; gelişmeden uzak, zekası düşük, her şeyini televizyona bağlamış, her işini ona göre ayarlayan nesiller türüyor. Ondan sonra da artık ne kalkınmak mümkün oluyor, ne de özgür olmak.

İsmail Sarbay

Hekim. Opereyşın'ın kurucu ortağı ve isim babası. Görseli yazıya tercih etmesiyle tanınır. Hobilerine titizlikle sarılır.

Sevebilirsin...

1 Yanıt

  1. zencefil_63 dedi ki:

    süper .
    doğru söze ne hacet.
    artık televizyondaki kadın proğramlarını dizileri takip edemez olduk ben bağımlılık yapıyo diye izlemem zaten ama annem ne bulsa izliyo… bu yazı tamamen şu anki türk aile yaşantısını anlatıyo….eline sağlık kardeşim.