Hollywood’un Hikayesi
Hollywood’da, geceleri pürüzsüz gökyüzünü boydan boya kaplayan, tepelerin üstündeki parlak yıldızlardan başka yıldız bulunmadığı zamanları düşünün. Bu bölge, o zamanlar Gabrielinolar isimli yerel halka aittir.
Film sektörünün merkezi haline gelmeden çok önceleri, ABD’nin diğer batı bölgeleri gibi Hollywood da çiftçilerin, kovboyların, maden arayanların, haydutların mekanıdır ve çoğu bölgesinde yerleşim yoktur. Örneğin o dönemde Hollywoodlular, Sunset Caddesi’nin (N. Beverly Dr’den devam edin, yol ağzına gelince sola dönün, o yol) kuzeyindeki arazilerin hayvan otlatmaktan başka işe yaramayacağını düşünürler. Hasılı Hollywood, eski Hollywood filmlerindeki gibi arada bir birisiyle takışıp, atıyla kuzeye doğru yola çıkan yalnız kovboyların hırgürlerinden başka aksiyon bilmez.
Zamanla ABD’nin batı tarafını gidip görenler, doğusunda yaşayanların kulağına, batıda güneşin parlak, havanın ılık ve kuru olduğunu, her tarafından şırıl şırıl derelerin aktığını fısıldarlar. Amerikan halkı zaten göçmeye pek meraklıdır. Doğudan bir çok aile tasını tarağını toplayıp yollara düşer. Bunların bir çoğu daha kuzeye yollanırken, bir kısmı Hollywood’a yerleşmeye karar verir. Eh batılılar her yerde kaçın kurasıdır, doğululara “Hoşgeldiniz” demez; ev ve toprak isteyenlere yüksek fiyatlar çekerler. Doğulular bakarlar elleri mahkum, istenen ücreti tıkır tıkır öderler. Gayrimenkul piyasası işte bu dönemde zirveye oturur, Hollywood ahalisi çiftini çubuğunu bırakır, arazi arşınlayıp toprak satmaya girişir.
Araziler bölündükçe bölünür, 19. yüzyılın sonlarına doğru Hollywood, bölgede adından söz ettirecek kadar yoğun bir yer haline geliverir.
Sürekli Hollywood diye söz ettiğimize bakmayın, 1887 yılına kadar bölge halkı bile burasına Hollywood adının verileceğinden habersizdir. 1887 yılında kasabanın kurucusu olan Harvey Wilcox’un eşi Daeida Wilcox, bir tren yolculuğu sırasında, Florida’daki yazlığına (Bazı kaynaklar yazlığın Ohio’da olduğunu belirtiyorlar) “Hollywood” adını verdiğini söyleyen bir kadınla karşılaşır. Daeida Wilcox bu ismi o kadar beğenir ki, kasabaya ulaştığında ilk işi kocasını kasabaya bu ismi vermeye ikna etmek olur.
Kocası zorluk çıkarmaz, kasabanın adı hemen Hollywood olarak değiştirilir.
Bir başka iddia ise, şehre bu ismi Hollywood’un kurucusu kabul edilen H. J. Whitley’in verdiğidir.
1907 yılına kadar Hollywood’da film sektörü adına hiçbir çalışma yapılmaz. 1907 yılında Chicago’dan küçük bir film şirketi, uygunsuz hava koşulları sebebiyle çekim yerini batıya kaydırarak bölgede çekim yapar.
Bölgedeki ilk gerçek stüdyo olan Nestor Film Şirketi, bir hafta içinde 1200 dolarlık bütçeyle 3 film (bir western, bir komedi ve bir eastern) çeker.
1912’ye gelindiğinde, bölgenin adı, iklimi ve arazi şekilleri sebebiyle film şirketleri tarafından keşfedilmiştir bile. Bu dönemde en az 15 birbirinden ayrı stüdyo, aynı bölgede çekim yapar. Eskiden ahır olarak kullanılan yerlerde seslendirmeler yapılır ve böylece Hollywood’un o “sessiz” dönemi biter.
Koca koca film şirketlerini Hollywood’a iten tek sebep uygun hava durumu değildir. 1897’de Thomas Edison, kendisine ait olan Kineteskop teknolojisinden yararlanan projeksiyon cihazları gibi bazı aletlerden faydalanan yapımcılara davalar açmaya başlar. Yapımcılar bakarlar olmuyor, New Jersey’i terk eder, yollara düşerler. New Jersey demişken hatırlatalım, o dönemde New Jersey, film sektörünün merkezidir ve Edison Şirketi de buradadır. Hasılı kendi evinde Edison’u yenemeyen yapımcılar, çareyi kaçmakta bulurlar. İlk başta Küba’ya gider, sonra buradan Kaliforniya’ya dönerler.
1915’te ABD’de insanlar film delisi olmuşlardır bile. Hollywood’da da arka arkaya pek çok film yapılır ve herkes Hollywood’un manzarasına aşina olmaya başlar.
“Bir ümitle evinden kaçan” aktörler ve aktrisler soluğu Hollywood’da alır, caddeleri doldururlar. Bu bir nevi yeni “Amerikan rüyası”dır. Herkes kolay yoldan meşhur olmayı, köşeyi dönmeyi düşünmeye başlar. O sıralar stüdyolar da birbirleriyle kapışır, bir adım önde olabilmek adına ellerinden geleni yaparlar. Eh film endüstrisi yenidir. Kimse sınırını bilmez, herkes önüne gelene saldırır. Endüstri olgunlaştıkça, bu şirketlerin çoğu birleşir, alanlarında söz sahibi olan büyük stüdyolara dönüşürler.
1920 yılında bile haftada 40 milyon Amerikalı sinemaya koşar. Endüstri güçlendikçe, Hollywood ilerlemesini sürdürebilmek için çabalamaya başlar.
20. yüzyılın başlarında bölgenin hızlı gelişimine ön ayak olan etken, Belediye su departmanında baş mühendis olan William Mulholland’in başını çektiği Owens Valley su kanalı sistemidir ki, 1913 yılında tamamlanır. Tartışmalara yol açan bu proje ile Owens Nehri’nin suyu saptırılır, ki bu tarımla geçinen halkın sonu anlamına gelmektedir. İddiaya göre bu duruma çok sinirlenen Owens Valley halkı galeyana gelir, gider 1924 yılında LA Aqueduct’u dinamitlerler. Böylece kritik bir su yolunun kontrolünü ele geçirir ve nehrin akışını keserler.
Buna benzer saldırılar, projeye mali destek veren Owens Valley Bankası’nın 1928 yılında yıkılmasına kadar farklı zamanlarda tekrarlanır. Bu su hala Hollywood’da akmaktadır.
1920’lerde film seti benzeri garip oteller ve apartmanlar Hollywood’un büyük bulvarlarını kaplamaya başlar. Daha prestijli bazı adresler, mesela zengin Garden Court Apartmanları ve Chateau Elysee, buralara “evim” diyen film yıldızlarıyla dolarlar. Film aristokrasisi geliştikçe Hollywood ve Sunset bulvarlarında yeni restorantlar ve eğlence yerleri açılır, eskileri kapanır.
Koca koca film sarayları dikilir. İnsanlar para harcar, para kazanır, para harcar, para kazanırlar.
İşte Hollywood o günden beri, ailenizin Hollywood’udur.
Adını, oturduğunuz ilçenin adından daha tanıdık bulabildiğiniz kaç yer vardır ki şu dünyada?
Adı filmlerle empoze edilen kaç yer varsa, herhalde o kadar.
… ve Hollywood, kesinlikle bu isimlerin başında gelir.
1 Yanıt
Hollywood’un Hikayesi…
Hollywood Levhası’nın Hikayesi‘ni geçtiğimiz günlerde anlatmıştık. İsterseniz şimdi de film sektörünün merkezi Hollywood’un hikayesine bir göz atalım….