Hepimizin Şurubu
Yıllar önce bir çocuk doktoru ile tanışmıştım.
O zaman 70 yaşındaydı, tavsiye üzerine gitmiştim.
Öğleden sonra muayenehaneye gelir, günde en fazla iki hastaya bakar, demişlerdi.
Sıramız geldi, girdik.. 40 dakikaya yakın bizi dinledi.. Beslenme alışkanlığımız, hayat tarzımız, çocukla nasıl ilgilendiğimiz vs.
Sonra muayene faslına geçti, 40 dakika da o sürdü.. Ben sıkılmaya başlamıştım.
Sonra ilaç faslına sıra geldi, tanıdığınız eski bir eczacı varsa..size eczacının hazırlayacağı bir ilaç yazacağım. Eczacının yanından beni arayın, dedi.
Şaşırınca sordum: Siz nereden geldiniz dedim, hiç alıştığımız doktorlara benzemiyorsunuz.
İsveç’te 25 yıl doktorluk yapmış.
Yaş ilerleyince memleketine dönmüş.
Bir muayenehaneye geçmiş. Günde iki hastaya bakarak, emekliliğin tadını çıkarıyormuş.
Ayrılırken bir şikâyetimiz daha aklıma gelmişti. Çocuğun uykudaki huzursuzluğundan uykuya zor daldığından söz etmiştim.
Şimdi verdiği şurubun muhtevasını -belki içinde kodein vardı- tam hatırlamıyorum bizim talebimiz üzerine;
Size bir şurup yazacağım ama çok darda kalmadıkça kullanmayın.. Bu şurubu bakıcısı olan çocuklara asla yazmıyorum. Çünkü bakıcılar rahat etmek için yüksek dozda kullanıp çocuğu uyuşturuyorlar, demişti.
…
Etkilenmiştim yaşlı doktordan.
O dönemde bu işlere epeyi de kafa yormuştum.
İşin sırrı neredeydi, İsveç’te bu işi uzun yıllar yapmakta mı, eski nesil olmasında mı, bu işi keyf için yapmasında mı.
Türkiye’den mezun olmuştu.
Bugün bu konuyu hatırlamama sebep olan, “bakıcılar çocukları uyuşturmak için” ifadesi oldu.
Artık şimdi yaşımız ne olursa olsun, hepimizi uyuşturuyorlar.
Farkında olmak, uyuşukluktan kurtulmak için yeterli değil.
Ayrı bir dünyada yaşayabilirseniz mesele yok. Bir dağın başında eski usül.
Elektriği, yolu olmayan bir köyde.
Şehre inmişseniz, kurtuluşunuz zor.
İş yüksek doz düşük doz hesabına kalır.
Televizyon.. Yüzlerce kanal..
İnternet.
Gazeteler.
Fasit daireye hapsedilmişsinizdir, edilmişizdir.
Çıkışı yok, dönüp dururuz.. Durursunuz.
Kararları kendiniz verdiğinizi zannedersiniz.
Doğruyu aradığınızı zannedersiniz.
Araştırdığınızı zannedersiniz.
Kül yutmadığınızı zannedersiniz.
Başarılı olduğunuzu zannedersiniz.
Hepsi zandır.
Bundan 100 sene öncenin köleleri kadar hürriyetiniz yoktur.
Dalgalar sizi bir kuytuya, bir kaya dibine sürüklerse.. Tam uyuşmadan bir yere sığınmış, bekliyorsanız şanslı sayılırsınız.
Ahmet Sağırlı’nın Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan aynı başlıklı köşe yazısından alınmıştır.