Kızma Birader Dersi
Geçen hafta en iyi arkadaşımın 7 yaşında ve son derece sosyal olan kızı (Adı Ayşe olsun) öğle yemeği için buluştuğumuzda bana Kızma birader oynamayı öğretmek istediğini söyledi. Ayşe her sabah anaokuluna gitmek için erkenden kalkar ve okula gider, eve döndüğünde ise hiç vakit kaybetmeden 2 yaşındaki ikiz kardeşleriyle “öğretmencilik” oynamaya başlar. O okulu seviyor olabilir ama birilerine yeni şeyler öğretmeyi daha çok sevdiği de göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir gerçek.
Ayşe’nin bana Kızma Birader öğretme deneyimi son derece şaşırtıcıydı. Bana oyunu büyük bir ciddiyetle öğretirken fark ettiğim şey şu oldu; şüphesiz ki o bu meslek için doğmuştu. Onu izlerken, hayret verici bir şekilde, öğretmenlik yaklaşımının birçok yetişkin insandan daha iyi olduğunu gördüm.
Peki, Ayşe 7 yaşında olmasına rağmen bir şeyler öğretme yetisine nasıl sahip olabilmişti ve bu konu benim dikkatimi neden çekmişti?
Ağzım bir karış açık şekilde Ayşe’yi izlerken, diğer yandan da bu eğitime dair almış olduğum notları aşağıda sıraladım:
1- Başlamadan önce öğrencilerini anla. Hazırlıklı ol.
Ayşe bana bu tür aile oyunlarından hoşlanıp hoşlanmadığımı; Kızma Birader oynamadıysam, bu oyun hakkında bir şeyler duyup duymadığımı sordu. Bu sayede oyun hakkında ihtiyacım olan detay derinliğini hızlı bir şekilde kavramış oldu.
2- Öğrencilerinin içini rahat tutmaya çalış ve onların ilgi alanlarını geliştir.
Ona bu oyunu daha önce duyduğumu ama hiç oynamadığımı söylediğimde, bana verdiği cevap şöyle oldu: “Peki, bunu çok seveceksin, çok kolay bir oyun… ama oldukça EĞLENCELİ! Oyun parçalarına bak, harikalar değil mi?”
3- Zihnini toparla. Zaman kazanmak için bir yol çiz.
İlk bakışta oyunun gerçekten de etkileyici göründüğü konusunda onayımı aldıktan sonra ellerini olağanüstü otoriter bir havada oyunun üzerine koydu, kart yığınlarını düzenledikten sonra derin bir nefes aldı. Daha sonra “Tamamdır abla, haydi başlayalım.” dedi.
4- Öğrencilerine yalnızca veriler sunma. Kaynaklar, bilimsel veriler, tavsiyeler ve hikayeler sun.
Ayşe oyunda piyonların nasıl ilerlediğini, çekebileceğim bütün kartları ve oyunda her oyuncunun puanlarının ne anlama geldiğini açıkladı.
Daha sonra benimle tahta üzerindeki tuzaklar ve kısayollar hakkında konuştu. Bana yalnızca oyun hakkındaki temel kurallar ve işleyişlerden bahsetmedi, örnekler verdi, hatta eski tecrübelerini anlattı: Avantajlı bir kareye geldiğinde mutlu olduğunu ve bunun oyun için bir avantaj olduğundan ya da piyonlarını bir kez döndürmek için beklemesi gerektiğinde bunun hayal kırıklığı olduğundan bahsetti. “Abla cidden bunu bir düşün, zarı attığında 3 sayısı geldi, eğer 3 geldiğinde şu noktadaysan bu senin çoook iyi bir şey, fakat buradaysan köşene girebilmek için beklemek zorundasın.” Kesinlikle öyleydi…
5- Öğrencilerinin ders sonunda öğrettiklerini anlamış olduklarından ve kendi başlarına ilerleyebileceklerinden emin ol.
Ders boyunca sorular sorabilmem ve bir konuyu anladığımı belli edebilmem için fıratlar verildi. Dersin sonunda Ayşe kartları elinden bıraktı, ellerini çırptı, beni cesaretlendirirmişcesine “Tamamdır, başlamaya hazır mıyız?” diye sordu.
Artık hazırdık!