Ruhum Sıkılınca
Bazen yemyeşil bir ovadaki en yüksek ağacın dibine, gölgesine uzanmak isterim. Etrafımda hiç bir insanın olmadığı dingin bir ortamda, sadece tabiatın seslerini duyarak uykuya dalabilmek… Rüzgarın sesi, yaprakların hışırtısı ve uzaktan gelen su sesinin karışımını dinlemek…
Kuş sesleri de olursa, daha bir renk gelir hayalime.
Orada, sessiz ortamda, yorgun olan ruhumu dinlendirmek, insanlardan gelen sıkıntılarla, hayatın zorluklarıyla mücadele için güç kazanmak isterim.
Peki bunu hayata geçirmek mümkün mü? Büyük şehirlerde hemen hemen imkansızdır bu.
Sonra büyükleri düşünürüm. Onlar öyle şeyler yaşamışlar ki; bizimkiler deniz yanında damla bile değil. Utanırım kendimden ve kendime gelir, toparlanırım. Tamam derim, tamam. Mücadeleye devam.
Bir de bakarım dağlar gibi gördüğüm problemlerim, güneşin karşısındaki kar gibi erir gider.
Zaten bu geçici dünyada, geçici olmayan problemler, üzülmeye değer.