Sevgi ve Saygı

Sevgi ve Saygı

Bazı klişeleşmiş sözlük kelimeleri vardır, sık sık duyduğumuz. Gazetelerde, dergilerde, internette, çarşıda-pazarda, evde-sokakta; hasılı hemen her yerde aynı kelimeleri duyar, söyleriz. Belki de bundan olacak, bu kelimeler ve içerdikleri anlamlar, zaman geçtikçe eski önemlerini kaybetmeye, ağızlara sakız olmaya başlarlar.

Sevgi ve saygı kelimeleri de hiç şüphesiz ki, yukarıda bahsettiğimiz “çok kullanılan kelimeler” grubuna giriyorlar. Evet, ne yazık ki yine, çoğunlukla anlamları dışında kullanılıyorlar.

İki önemli kavramı anlatabilmek için kullandığımız bu iki kelimenin birbirleriyle pek çok bağlantısı var. Belki de bu yüzden, sıklıkla beraber kullanılıyorlar.

Herkes bu kavramlar üzerine farklı farklı fikirler ortaya atıyor:

Kimisine göre, sevgi olmadan saygı, saygı olmadan sevgi olmuyor.

Kimisi ise böyle düşünmüyor, saygı ile sevgiyi birbirinden ayırıyor.

Kimi, ilk fırsatta boğazını sıkmak istediği insanlara sevgisini sunmakta bir beis görmüyor, kimi arkasından hakaretler ettiği patronuna, saygı dolu cümleler söylüyor.

“Sevgi, kardeşlik” diyerek elele tutuştuklarımızın cebimizdekileri düşündüklerine şahitlik ediyoruz.

Bir yerden sonra saygı ve sevgi kavramları o kadar karışıyor ki, bizden nefret edenleri dostumuz, bizi gerçekten sevenleri düşmanımız addediyoruz.

Bazen dostlarımızdan uzaklaşıyor, düşmanlarımıza yaklaşıyoruz, bile bile.

Yüzümüze daha güzel sözler söylüyor, karşımızda gülücükler saçıyorlar diye.

Ağdalı cümlelerle seranatlar yapanların, en ağır hakaretleri yutkunduklarını bilsek de, bu yalandan hoşlanıyoruz.

Çünkü aynısını kendimiz de yapıyoruz.

Telefonda “Dostum!”, “Arkadaşım” dediklerimize, çok değil, telefonu kapattıktan hemen sonra, duymaktan hoşlanmayacağı sözler sarfediyoruz.

Çabuk seviyor, çabuk nefret ediyor; çabuk sayıyor, çabuk saygısızlık ediyoruz.

Dijital çağ, uzay çağı derken; hareketlerimiz gibi düşüncelerimizin de hızla değişmeye başlaması mı acaba bunun sebebi?

Yoksa bizi bu hale getirenler, bu kelimeleri sömürerek, ağzımıza sakız yapanlar mı?

Her harekete sevgi, her icraata saygı diyerek kelimelerin içini biz mi boşalttık acaba?

Trafikte her fırsatta kornaya basan, camdan sarkıp diğer arabalardakilere laf yetiştiren, kalabalıklarda itişip kakışan, kuyruklarda bir sıra öne geçmek için yapmadığını bırakmayanlar da fütursuzca kullanıyorlar bu sözcükleri de, ondan soruyorum.

İşin özü, nasıl olduysa; bu iki kelimeyi, ancak ucuz hikaye kitaplarının başlıklarında yer edinecek hale getirdik.

Saygı, üst rütbedekilere yazılan duygusuz, kalıplaşmış mektupların sonuna itileli çok uzun zaman oldu…

Sevgi mi?

Nerede olduğunu bilen yok.

Taklitlerinin taklitlerine, şimdilerde aşk diyorlar.

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

2 Yanıt

  1. sinan dedi ki:

    bence temel sorun önce ailede sonra dışarıda.
    devlet bunları düzeltmeli tv yayınları ile.
    bir düşünün düşünen insan kolay güdülmeyen insandır.
    kültür yozlazmaşı sevgi saygı vs. değerleri yok ediyor ama hala ümit var.

  2. ümmiye dedi ki:

    insanların kendine özgü sorunları vardır mesela ailelerin sorunları ilk önce babadan başlar çünkü içki kumar sigara vb.dir baba çocuklarına ve eşine örnek olduğu için çocuklarda ve eşlerde saygı ve sevgi kalmaz çünkü babadan örnak aldıkları için bu yüzden küçüklerde sevgi büyüklere ise saygı gösterilmelidir