Kurdelalı
Sınıfta okumayı ilk siz öğrenmiş, “Kurdela takmışsınızdır” alkışlarla. Halbuki o çubuk çizmektedir daha…
Keratı ezberlemiş çatır çatır problem çözmektesinizdir, o fiş heceler “A.. li..top..oy.. na!”
Öğretmen kim söyliycek diye sorduğunda parmağınız havadadır onun ise aklı havada.
Kızlar istihza ile bakar zavallıya, “Tembel tembel tavuklara yem ver” diye kıkırdar, alaya alırlar.
Ve bir gün… Öğretmen babasını çeker kenara “Sen bunu tamirciye ver” der, kibarca. Çıraklık! Korkunç bi şi, Toptaşı Cezaevine tıksalar bu kadar olur anca.
Sanayiye düşen çocuğun ilk günleri çilelidir, usta bir kere konuşur, ikincide çakar. Emreder, ameliyata giren operatör edasıyla: “Kurbağacık! Yıldız! 15 – 16 lokma!”
Çay söyle, dükkân süpür, cam sil, para bozdur, bulaşık yıka!
Garibim kriko vurmaktan başlar, lastik söker, takar, kartelin altına tabla koyar. Eski yağları varilde toplar, kışın bunu delikli bi alamette yakacaktırlar. Sökülen parçaları fırçayla ovar, mazotla parlatır, itina ile kurular.
Çamur gören cıvatalar zamanla pas tutar. Bunları açmak bilek ister. Önceleri ustasının “bitmedi mi len daha” sorusunu sıkça duyar. Lakin zamanla pazuları güçlenir, tuttuğunu koparmaya başlar.
Gözünü açmış işi kapmıştır. Artık dükkânı ondan sorarlar. Bitirim tavırlarla müşteri karşılar “Aç abijim kaputu, bas, bırak, pompala!.. Çıkma mı bulalım, orijinal mi istersin yoksa?”
Ve pazarlığı öğrenir. Aşşa olmaz… Kurtarmaz… Bi şi istemez… At bi siftah!
Fiyaka sizde ama…
Siz liseye gitmektesinizdir. Tiril tiril gömlekler, pırıl pırıl iskarpinler. Ceket jilet, pantol ustura… Onun bacağında yırtık kot, sırtında balıkçı yaka.
Ama vücudu oturmuş, daha bir adam olmuştur, cılız kalırsın yanında.
Rot rotil takabilmektedir artık, şanzıman da indirir icabında.
Saç sakal diye bir derdi yoktur. Ne sözlü yazılı, ne sözel, sayısal.
Geçerken laf atar: “Kurdelâlı gel çay söyliym sana.” Sataştığından değil ama size öyle gelir, baştan savarsın: “İşim var, sonra!”
Mahalleden bir kıza talip olsanız tabii ki seni seçerler, o hırpaniye bakacak değillerdir ya.
Derken efeem Üniversiteyi kazanırsın. Kucağında teksirler, T cetvelleri, lügatler… Taktığın gözlük yüzünü daha mı sivri göstermektedir ne? Avurtların çökmüştür, suratın sararmış safra.
O ise askerliğini yapmış gelmiş, küçük bir tezgâh açmıştır. Sağlıklıdır, sıksan kan damlar yanağından.
Parça işine de girer, ne bileyim baskı, bilye balata… İşi tıkırındadır, kalfa çırak çalıştırmaktadır yanında…
Emsalsiz Meraklısına
Pazarları Altunizade’ye takılır, Beyazpapyon’a açılan aralıklardan az yorulmuş bi Reno, Murat bakar. Şööle ağzını yüzünü toplar, biraz şekil, biraz maça… Elini öpene satar, iki memur maaşı kârla.
Keyfi yerindedir “Kurdelalı gel iki lafın belini kıralım” diye çağırır “Bak bi kebapçı açılmış ki arka sokakta…”
Sen adı büyük üniversitenin sonu “loji” ile biten ekzantrik bölümünde okumaktasındır, mavi kartla gelip gidersin, kurşun sıkarsın mangıra.
Arkadaşın işi galeriye döktüğünde şaşırmazsın, artık albenili arabalar vardır elinin altında. Yağlı tulum giydiği günler mazide kalmıştır, parfüm kokmaktadır kerata. Üst baş kıranta, saat, telefon baktıran marka…
Kartını çıkarıp uzatır: Tel, fax… Alt alta bi sürü numara…
Bir gün imalat yaptığını duyarsın. Bir gün ithalata girdiğini okursun ekonomi sayfalarında.
Ve bir gün uğrayıp adamına sorarsın: “Ne o görünmüyor?”
-Kendileri Mecidiyeköy ofisinde bulunuyorlar efendim. Bi notunuz var mıydı acaba?
-Hiiç öölesine uğradım “kurdelalı” deyin hatırlar.
Aynı kıza talip olsanız hiiç şansınız yoktur, nitekim öyle de olur. Sizin peylediğinizi o alır, kalakalırsınız ortalıkta.
Davetiyeyi yırtmanız neyi değiştirir ki? Daha okulu bitireceksin de, askerliği yapacaksın da, iş bulacaksınız da… Ölme eşeğim ölme… Kim baksın sana?
Ve günün birinde
Mezuniyet tezini zor şer vermiş, diplomayı duvara asmışsınızdır sonunda. Yurt dışına mı çıksam, master doktora mı yapsam? Yüksek yüksek beklentiler… Eriyip giden yıllar. Devlet dairelerinden ümidi kesersin, firmalar zaten alâkadar olmaz. Yüzüne bakan yoktur, istida yazmaktan canın çıkar.
Baba harçlığı ile dolanmak ağırına gitmektedir, iyi de ne yapabilirsin ki başka?
Bir gün semte dönmek için beklemektesindir durakta. Önünde siyah bir araba durur, hani nikelajı göz alanlardan. Kapı açılır, tanıdık bir ses duyarsın “Atla!”
Bakarsın o. N’apıyon, n’ediyon derken işsiz olduğunu öğrenir. “Hemen” der, “Hemen gel, bizde başla!”
Fikrini bile sormadan telefon açar. “Çocuklar yarın bir arkadaşım gelecek, girişini yapın. Detayları konuşuruz sonra. Hı hı Avrupa’dan döneyim de, sakin kafayla… Evet. İsmi şeyy…” Telefonu eliyle kapatıp fısıldar, “Af edersin kurdelalı ismini unuttum da.”
Ben böyle kurdelanın da…