Amiga Nostaljisi

Amiga Nostaljisi

Amiga Nostaljisi

Ahh ahhh… (H’lerin sayısını “eskiye özlem” havası verebilecek kadar uzatıyoruz.) Neydi o eski günler be?

O zamanlar bilgisayarlara kompüter denirdi.

Amigaların piyasada olduğu günlerden bahsediyorum. Gerçi o günlerde bilgisayar piyasası denilen şey, birkaç teknoloji düşkünü, Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışan girişimci gençlerden ibaretti. Gerçekten sayıları “bir elin parmaklarını” geçmezdi. Bilgisayar teknolojisinin emekleme düzeyinde olduğu o günlerde (kimisi abaküsü ilk bilgisayar sayar ama boşverin), zamanın hakikatli parasını kimine göre metal yığınına yatırmak pek akıl karı bir hareket değildi; şaşkın ve ayıplayan bakışlara maruz kalırdınız.

Bakışlar konusunu biraz açmak lazım. Her ne kadar az önce “ayıplayan bakışlar” desek de, bu kelimeyi kullanmak belki de yanlış kaçıyor. Çünkü bu aleti satın almış olmanızı “nakit israfı” olarak değerlendirseler de bilinçaltlarında bir hayranlık duygusu uyanır, sağda solda, kahve köşelerinde sessiz sedasız kompüter aldığınızı mahalleliye fısıldarlardı. Böylece yedi mahallenin aldığınız bilgisayardan haberi olurdu.

Daha sonra 7 mahalle toplanıp evinize “kompüter görmeye” gelirlerdi. Sizi tanıyıp tanımıyor olmaları önemli değildi. Yemekle içmekle de vakit öldürmez, eve girişlerinden çıkışlarına kadar bilgisayarı enine boyuna inceler, millete “Ben kompüter gördüm laan” diye hava atabilmek için nazenin planlar yaparlardı. Tabi bundan siz de sıkılmazdınız. Artık makinenin ne özelliklerni biliyorsanız gösterirdiniz. 2 sayıyı birbiriyle çarpmanız, ses oluşturucusunu kullanmanız, 2 boyutlu bir iki minik oyun açmanız, hatta sadece oturup makinanın açma tuşuna basmanız onların hayran kalması için yeterliydi.

O zamanlar bilgisayarların kasaları yoktu. Klavyelerine kaset (sonraları disket) takardınız. Minnacık hafızası da yine o klavyesinde saklıydı bilgisayarın.

Monitörleri kaliteliydi. Ekran kartı diye bir zımbırtı istemez, video çıkışıyla basbayağı televizyon olurdu.

Disket sürücüsü kısa sürede bozulurdu. Minnacık bir oyunu çalıştırabilmek için taklalar atardınız. Çalşmazsa üzülüp kapatır, sonra bir daha denerdiniz. Aslında bilgisayarı “Belki çalışır!” deyu kapatıp açmak, o yıllara kadar dayanan bir alışkanlıktı.

Bozulan bilgisayara tamirci bulmak için karda kışta 30-40 km yol gidildiği yıllardı. Tamircilerin önüne makineyi yıkar, ne diyecekler diye gözlerinin içine bakardınız. İlginç insanlardı bu bilgisayarcılar (Hala öyleler). “Bilgisayar düzelmiyor” deseler hayata küserdiniz. Eğer makineyi tamir edebildilerse bir sonraki sefer mutlaka ona giderdiniz. O bilgisayarlar gerçekten çabuk bozulurlardı, siz de aynı yolu zevkle tekrar giderdiniz kısa aralıklarla.

O zaman bilgisayar dergileri disket verirlerdi her sayılarında. Disketin üstündeki etikette de 20 tane program adı yazardı. Yabancı dergilerden alıntı karikatür dizileri de yayınlarlardı. “Oyun çözümlemesi” gibi enteresan olaylara girişir, “Bu oyunu nerden bulabilirim?” diye düşüncelere gark olmanıza sebep olurlardı.

Aynı bilgisayar dergileri, taa bilmemnerede çıkmış yeni bilgisayar modellerinden de bahsederlerdi. Orada gördüğünüz bir modeli asla Türkiye’de göremezdiniz.

Her yıl bilgisayar teknolojilerinin zirvesine gelindiğini, o seviyenin üzerine asla çıkamayacağını, 2000 yılında uzayda yaşamaya başlayacağımızı iddia eden uçuk insanlar çıkardı ortaya. Her yıl yanıldıklarını anlar, “Yok abi bu bilgisayar alemi dehşet!” gibi fırıldak cümlelerle salvolarınızı savuştururlardı. Ortada alem sayılabilecek kadar bilgisayar tutkunu bile yoktu halbuki.

İlk uzay gemisinin kaç kilobayt hafızayla fırlatıldığının bilincindeydiniz. Gerektiğinde topu NASA’ya atabilir, “Uzay üssü mü kurcan olm, adamlar bile 50 kilobayt bellek kullanıyolarmış!” gibi uyduruk cümlelerle masraftan kurtarabilirdiniz.

5 yaşında veletlerin adam öldürmekten daha yararlı işlerle uğraştığı yıllardı. O yıllarda kompüteri olan veletlere “Zengin bebesi” denirdi. Onlar zaten sonraki yıllarda da kolejlerde okurlardı.

Bilgisayarların insanların canı gibi olduğu, samimi ve sıcak bir ortamdı her şeyin ötesinde.

Fazla bir beklentiniz yoktu ve elinizde olan size yetiyordu.

Hem de fazlasıyla…

İbrahim

Hekim. Yazar, beğenirse çevirir, kod yazarak eğlenir. 2002'den beri internette yazıyor.

Sevebilirsin...

1 Yanıt

  1. Mesut dedi ki:

    Dostum, çok güzel yazmışsın geçmişe yolculuk yaptırdın bana 🙂 Beklentiler devamlı artıyor karşılığında sürekli gelişiyor bu aletler ama o günlerin ruhu ve elde yaşadığımız zevk bu günün bulunamıyor. Amiga sorumlu bundan, keşke tanımasaydım hiç 🙁