O Haberlerin Hikayesi

O Haberlerin Hikayesi

Hani gazetelerde, televiyonlarda, radyolarda sürekli karşımıza çıkan haberler vardır ya. “Miniklerin kar keyfi”, “Güvercinler”, “Martılar” dersem hatırlayacaksınız. İşte o haberlerin hikayesini anlatan bir yazı. Bizzat habercisinin dilinden.

İşe başladığın hafta kırık mezar taşlarını resimlemiş destanlar yazmışsındır uzun uzadıya… “Türk Taş Sanatı” hakkında doktora yapmışsındır adeta. “Alâkalıların alâkasızlığı” ya da “Ecdadın kemikleri sızlıyor” gibi iğneleyici başlıklar atmış, amirine sunmuşsundur büyük bir iftiharla.

Dünyanın etrafında döndüğünü sanmaktasındır, Ankara’daki yüksek tansiyon, çatırdayan koalisyon umurunda bile değildir o sıra.

Şef lütfen bakmış, atmıştır kenara. Yalanı yok ya bozulmuşsundur.

Böyle de yapılmaz ki ama…

Vakıflar haftasından gitmiş kuş evlerini, sadaka taşlarını, çeşmeleri, imaretleri çekmiş, Osmanlının hassasiyetini bininci defa anlatmışsındır okuyucuya…

“Şu çıkan habere bak” dersin; “Tek kare fotoğraf, üç satır da yazı altında.”

Sonra esnaf haberlerine atlarsın. Fırınlar pis! Mutfaklar çok fena. Zehir yediriyorlar insana!

Sur dibinde at kesenler, süte su, yağa püre katanlar…

Bunların nispeten şansı vardır, yer bulurlar sayfada.

Ramazan bayramlarında hem baklavacıları dolanır tarifler alırsın. Hem de doktorlara mikrofon tutar, taş koyarsın arabalarına.

Yok münafıklığından değil, raconu böyledir. İşi kapmışsındır sonunda.

Yangın, sel gibi afet haberleri muhabirin önünü açar. “Bu da zelzele mi canım, sen Gediz’i görecektin” muhabbeti yapılır meslektaşlar arasında.

“Şu dianın güzelliğine bak” denilen karede “yaralı bir bebek” vardır ya da “ağlayan bir ana.”

Gülüm Benim

Efendim gül mevsimi büyük bir hevesle Isparta’ya gitmişsindir. Seherin serininde gonca toplamış, köylülerle birlikte taşımışsındır alım noktalarına.

Yağhaneleri dolanmışsındır. Dört ton yapraktan bir kilo yağ çıkar ki, iki damacanayı yan yana koyup resimlemiş altına yazmışsındır “apartman parasına!”.

Gazeteniz muhalefetteyse “güldürmedi”, iktidardan yanaysa “yüzleri güldü” diye manşet atmışsındır hatta.

Bıraksalar on günlük dizi yapacak, eline diken batanların çilesine kulak vereceksindir büyük bir duyarlılıkla. Başlık parasıydı, duldu, yetimdi, ceyizdi… Ne hikayeler toplarsın ama!

Dönüşte gülsuyu sıkıştırmışlardır çantana, utanmışsındır “Yok almıym” demişsindir mahçup sıkılgan edalarla.

Bir sonraki yıl yine yollarlar. İyi de çekilecek resimleri çekmiş, yazılacak yazıları yazmışsındır. Farklı ne yapılabilir ki başka?

Üçüncü sene iyice gevşer mayışırsın, makineyi çıkarmaya bile imtina edersin. Eski dostlarla iki dıdı bıdı eder, rakamları alır, yollarsın sayfaya.

Akhisar Ege Ekici Tütün Piyasası da böyle takip edilir, Rize Yaş Çay Yaprağı Alımları da…

Her sene kesin iki zeytin haberi olur. Birinde sofralık muhabbeti tutturursun İznik, Gemlik civarlarında, diğerinde yağcılarla buluşursun Ayvalık kıyılarında.

Kaşarlanmışsındır, unuturlarsa pişkine bağlar, “Koçum şuradan üç beş kilo sele, birkaç litre sızma atsana” dersin “arabaya!”.

Alışmış, kudurmuş hesabı. Bütün açılışlarda lansmanlarda hediye dağıtılmaktadır zira. Elektronik eşya, tişört, saat, kalem, çanta… Artık ne olursa…

Anma günlerinde hislendiğin olmuştur, ne bileyim filan edibin hayatı dokunaklı gelmiştir sana. Seneye aynı adamlar, aynı salonda, aynı vakaları anlatır, tam da aynı yerde sesini titretir, ağlamaklı olurlar.

Kafanda uğultulu bir gong. Sahtekârlar!

Deklanşöre basmadan ayrılırsın, “Yazık” dersin “şunlara ayırdığım zamana”.

Yıllar geçer… Terördür, savaştır, borsadır artık neyse, haber bombardımanına maruz kaldığın günlerden birinde genç muhabir hazırladığı dosyayı koyar masana.

Açar, bakarsın.

“Türk taş sanatı hakkında!”

Haydaaa!

Abe çocuk, ben ne diyim şimdi sana?

Ethem Mahmut Ziya  – Türkiye

İsmail Sarbay

Hekim. Opereyşın'ın kurucu ortağı ve isim babası. Görseli yazıya tercih etmesiyle tanınır. Hobilerine titizlikle sarılır.

Sevebilirsin...

1 Yanıt

  1. victormarrio dedi ki:

    Yazı çok hoş teşekkürler 🙂