Minik yürekler, taşlaşmış kalpler

Minik yürekler, taşlaşmış kalpler
“Hastane koğuşları”nın arasında öyle bir “koğuş” vardır ki, orada çok özel hastalar, çok özel şartlarda yatarlar.

Kollarını ve bacaklarını iki yana açmış yatıyordu. Başı sağ yanına dönüktü, gözleri belli belirsiz açılıp kapanıyordu. Yanı başındaki, garip sesler çıkaran devasa makineden çıkan hava, ağzına yerleştirilen bir hortumla ciğerlerine iletiliyordu.

Ellerine ve ayaklarına bağlı hortumlardan değişik ilaçlar ve serum veriliyordu. Göğsüne yerleştirilen alıcılardan vücut değerleri ölçülüyordu. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Heyecanlı mıydı yoksa?..

Saçının bir kısmı kazınmış, başına gözlerini de kapatacak yumuşak bir örtü sarılmıştı. Yukarıdan garip renkli bir ışık vuruyordu vücuduna.

Yalnız değildi. Bulunduğu koğuşta kendisi gibi pek çok hasta daha yatıyordu. Hastalardan kimisi ellerini sallıyor, kimisi içli içli ağlıyor, kimisi mışıl mışıl uyuyordu.

Koğuşla ilgilenen çoktu. Doktorlar ve hemşireler koğuşta sürekli dolaşıyorlardı. Üstlerinde alışılmış beyaz önlükler değil, arkadan bağlanan, akıl hastalarına giydirilen önluklere benzeyen mavi-pembe önlükler vardı. Ayaklarına galoş giymişlerdi. Koğuşa herkes giremediği için, hasta yakınları dışarıda bekliyorlardı.

Sahi neresiydi bu garip yer? Hem bu kadar ihtimam gösterilen bu hastaların yatış sebepleri neydi acaba?

Başına gelen annesinin derisine temas etmesiyle uyandi hastamız. Biraz keyifsizleşti ve sıkıntıyla mırıltılar çıkarmaya başladı.

Annesi, olanca şefkatiyle minik hastasına bakıyor, onu kucaklamak, buradan çıkarıp kim bilir neredeki evine götürmek istiyordu.

Fakat henüz vakit gelmemişti.

– Hanimiş bebeğim! Hanimiş anneciğim! Artık iyileş de çıkalım buradan…

Tasvir etmeye çalıştığımız bu garip koğuş, medyaya sıkça yansıyan “Yenidoğan Yoğun Bakımı”ydı. Prematüre doğan bebeklerin tutulduğu “küvezlerin” bulunduğu yer bir başka anlatımla.

Yenidoğan Yoğun Bakımı’nın dışını herkes kolayca görebilir. Ancak içini herkes göremeyeceği için, içerideki prosedürden biraz bahsetmek istiyorum.

Yenidoğan Yoğun Bakımı’na herkes giremez. Sağlık personelleri dışında nadiren hasta sahiplerinin de girmesine izin verilir. Bunun oldukça basit bir sebebi vardır: Bebekler dışarıdan gelebilecek etkilere, yetişkinlerden daha açıktırlar. Prematüreler, yani gelişmelerini tamamlayamadan doğan bebekler için ise bu kural çok daha bariz bir biçimde geçerlidir. Yetişkin bir insanın ayakta atlattığı basit bir enfeksiyon, bu bebeklerin ölümüne yol açabilir. Ki “toplu bebek ölümü” haberlerinin sıkça ortaya çıkışının temel sebebi de budur.

İçeriye girildiğinde, önce galoşlar giyilir. Böylece dışarının zemininden gelebilecek zararlılardan korunmaya çalışılır. Daha sonra eller sabunla yıkanır ve yukarıda tasvir ettiğimiz önlükler giyilir.

Bahsettiğimiz bu prosedür, neredeyse bir ameliyatı takip edebilmek için gerekli olan prosedürler kadar yoğun. Yenidoğan Yoğun Bakım’larında ne kadar titizlikle çalışıldığını, varın siz hayal edin.

Bebeklerin çoğu, küvezlere yerleştirilmiş halde bulunurlar. Bu küvezlerden zaman zaman çıkarılır, gerekli işlemlerden sonra tekrar yerlerine yerleştirilirler.

Bebeğin vücuduna verilecek ilaçlar ve mayiler, özel sistemlerle verilirler. Yetişkin insanlara bağlanan “damacana” gibi şişelerdeki serumları unutun. Bebeğin vücuduna bağlı bir hortumun diğer ucunda yer alan büyükçe bir şırınga düşünün. Bu şırıngada yer alan seyreltilmiş ilaç, genellikle saatte 4 mililitre gibi aşırı yavaş bir hızla bebeğe verilir.

Prematüreler, dışarıdan gelen uyarılardan çok etkilenirler. Mesela kollarını veya bacaklarını oynatmak bile, bazen kanlarındaki oksijen satürasyonunu 100’den 80’lere düşürebilir. Bu cümle gelecek paragraflar için aklınızda bulunsun.

Bazı sarılıklı bebekler de Yenidoğan Yoğun Bakım’ında tutulabilirler. Bu bebeklere sürekli olarak fototerapi (ışıkla tedavi) uygulanır.

Bir prematüre ile temas eden personel, bir başka prematüre ile temas etmeden önce ellerini antiseptik solüsyonlarla yıkamak mecburiyetindedir.

Yenidoğan Yoğun Bakım’ının çalışma şartları kısaca böyle özetlenebilir.

Son günlerde medyada bir haber yer aldı: Habere göre İsrail’de bir hemşire prematüre bir bebeği cebine koyarak fotoğraf çektirmiş, fotoğrafın ortaya çıkmasıyla hemşire açığa alınmıştı. Bu habere ithafen bu yazıyı hazırladık. Yenidoğan Yoğun Bakım’ının ne kadar titiz çalışılması gereken bir yer olduğunu vurgulamak istedik.

Bahsettiğimiz haber medyada geniş yankı uyandırabileceğe benziyor.

İnsanlar bu tip haberlere çok şaşırıyorlar nedense.

Hani insan yiyen insanların olduğu bir dünyada yaşıyoruz ya… Bu gibi olaylara şaşırmak, bana şaşırtıcı geliyor.

İnsanları hayvanlar gibi, hatta hayvanlardan da değersiz gören, pilli bir oyuncak bebekle capcanlı bir insan yavrusunu bir tutabilen sözüm ona “modern dünyanın çok modern insanları”nın bu ayıbına şaşırmamak gerekiyor aslında.

Büyük balığın küçük balığı yediği “modern” koşullarda yetişen insanlar bunlar.

İnsanı ruhsuz, alelade bir meta olarak gören insanlar.

İstatistiklerle hastalara ömür biçen, işler yolunda giderken kendilerini çok kudretli gören, sıkışınca topu “bilimin yetersizliğine” atan insanlar.

Hasılı insan olamamış insanlar, hekim olamamış hekimler, hemşire olamamış hemşireler.

Hergün dünyanın başka başka yerlerinde, başka başka rezaletlere imza atıyorlar.

Bir rezaletleri daha ortaya çıkmış, çok mu?..

Sevebilirsin...

2 Yanıt

  1. nikimikediyedi dedi ki:

    Doktorların gözünde ticari değeri olan ucuz insanlarız. Bir nevi çin malı gibi…

  2. Seyyah-ı Fakir dedi ki:

    Bütün doktorları kastetmediğinizi ümit ediyorum.